Medya

Koru, Ocaktan, Kekeç ve Karaalioğlu size sesleniyorum, beni duyuyor musunuz?

Yazan: Mustafa Alp Dağıstanlı
Kemal Aslan

Gazetecilere polis saldırıları asgari müşterek olabilir mi? Eğer olabilirse, bu konuya ilgi gösterebilir misiniz?

Niyetim kavga çıkarmak değil kesinlikle. Hiçbir şeyi kesinlikle sorgulamayacağım. Yıllar boyunca gazetecilikle ilgili doğru bildiğim ve savunduğum ve hır çıkardığım ne varsa hepsini bu yazıda bir kenara koyacağım. Sadece bir şey anlatmaya ve eğer cevap verme teveccühü gösterirseniz sizi anlamaya çalışacağım. Belki bu bir ilk adım olur konuşmak ve tartışmak için ve sonra yeni bir adım daha atılabilir bu yönde, kimbilir. (Ocaktan’la çalışmışlığımız, Fehmi ve Mustafa’yla konuşmuşluğumuz, Ahmet’le de sataşmışlığımız ve yazışmışlığımız var.)

Türkiye’nin ve dünyanın çeşitli meseleleri konusunda anlaşamadığımız pek çok nokta vardır; yakın arkadaşlarımla da var; yani normal. Gazetecilik anlayışlarımız da bazılarınızla uyuşmuyor kesinlikle. Fehmi ve Ahmet köşeyazarı zaten, mutfakta çalışmıyorlar. Ocaktan ile Mustafa’nın yaptıkları gazeteleri de hiç beğenmiyorum. Bu da normal ve bunu tartışmak istemiyorum şimdi. Ben medya üzerinde ağır bir sansür ve baskı olduğunu düşünüyorum mesela. Hükümetin doğrudan, kaba bir baskı uyguladığını düşünüyorum, biliyorum. Tabii, patronların ve gazetecilerin kabahati… Neyse işte, bazılarınız bana hiç katılmıyor galiba. Olabilir. Benim önemsediğim haberleri siz hiç önemsemiyor ve o haberlere muhabir, fotoğrafçı göndermiyor da olabilirsiniz. Bunu da tartışmıyorum; kesinlikle tartışılması gerektiği halde. Fakat hepimizin, birbirimize “gazeteci” demesek bile, sırf gazetede/televizyonda çalıştığımız için mutabık kalacağımız yegane nokta, daha da gerisine gidemeyeceğimiz bir yer var : gazetecilerin saldırıya uğraması.

Bu “gerçeği” hepinizin kabul edeceğinden eminim, nedense! Daha da samimi konuşmak gerekirse, ki gerekir, Fehmi’nin aynen benim gibi düşündüğünden adım gibi eminim, sizin de hak vereceğinizi kuvvetle tahmin ediyorum. En azından “teorik olarak” hak vereceğinizden eminim.

Peki, gazetecilerin işlerini yaparken saldırıya uğraması neden başka birinin saldırıya uğramasından daha önemli ve bu konuda neden mutabık kalmamız gerekir?

Çünkü, başka birinin saldırıya uğradığını da bize, halka bildirecek olan gazetecidir de ondan. Dolayısıyla, gazeteci üzerindeki baskı ve tehdit doğrudan bilgi-haber üzerine baskı uygulamak, halkın haber alma özgürlüğünü kısıtlamak demektir. Bu çok temel bir konu, daha fazla laf etmek size hakaret olur.

Şimdi somut duruma gelelim. Anlaşamadığımız konulardan biri, Gezi protestoları. Bu tartışmalı meseleye girmemize gerek yok. Yani siz, Gezi protestolarının mesela dış mihrak ürünü veya Ergenekon uzantısı veya “eski Türkiye’ sevdalısı, faiz lobisi kışkırtması ideolojik eski kaşarların ve bunlara ve gençliklerine alet olan bazı zibidilerin, sağa sola saldıran vandalların marifeti olduğunu; 2020 Olimpiyat oyunlarının alınamayışı örneğindeki gibi Türkiye’ye zarar verdiğini düşünüyor olabilirsiniz. Hadi buna da normal, hatta doğru diyelim. Polisin bu habis kalabalığı dağıtmak için kullandığı gazın ve şiddetin de gayet orantılı olduğunu varsayalım; peki, kabul edelim!

Bu yüzden de belki hala yer yer ve zaman zaman devam eden protestolara, diyelim ki benim kadar, ilgi göstermiyor ve muhabir/fotoğrafçı göndermiyor olabilirsiniz. Dedim ya, kavga çıkarmamaya, sorgulamamaya, kendime hakim olmaya kararlıyım; o yüzden hadi buna da normal ve hatta doğru diyelim. Yani, beğenmediğimiz, hoşumuza gitmeyen olaylar haber değeri taşımaz ve onları takip etmemenin gazetecilikle çelişir hiçbir yanı yoktur, sayalım!

Böyle saysak bile, sizin gibi düşünmeyip bu olayı önemseyen gazetecilerin polis tarafından dövülmesini normal karşılayabilir miyiz? Karşılayabilir misiniz? Daha doğrusu : Bunu normal karşılıyor musunuz?

Siz nasıl masa başında çalışıyorsanız, gazetecilik yapıyorsanız veya muhabirleriniz mesela Başbakan’ın bir mitingini takip ediyorsa veya mesela Suriye’ye, Mısır’a gidip haber ve fotoğraf geçiyorsa, bazı gazeteciler de Gezi ve başka protestoları takip ediyor, haber ve fotoğraf geçiyor; sizin gibi çalışıyor yani. Yani, birilerinin, bu birileri devletin kolluk kuvvetleri de olabilir, evinize veya gazetedeki odanıza gelip yazı yazmanızı engellemesinden ve sizi dövmesinden farkı yok sokakta çalışan gazetecileri polisin dövmesinin. Evet, aynı şey. Bir düşünün, farkına varacaksınız.

Gazeteci, gazetecilik yaptığı için (kötü yapıyor olabilir, o başka) dayak yiyorsa, saldırıya uğruyorsa, canına kastediliyorsa karşı çıkmamız gerekmez mi? Karşı çıkmanız gerekmez mi? Bunun yanlışlığını söyleyen bir yazı yazmak iyi olmaz mı sizce? Protestoyu değilse bile(!) işini yapan gazetecilerin dayak yemesinin haberini yapmak gerekmez mi sizce?

Gazetecilikle ilgili başka hiçbir konuda anlaşamayabilir, dayanışma göstermeyebilir, birbirimize sahip çıkmayabiliriz, peki; ama saldırı ve gözaltı konusu hariç. Ne kadar takip ettiniz bilemiyorum, Britanya’da geçenlerde şöyle bir şey oldu : Bildiğiniz gibi, Edward Snowden, Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı’nın Amerikalıların, yabancıların telefonlarını dinlediğini, internet yazışmalarını gözlediğini Guardian gazetesinin muhabiri Glenn Greenwald’a sızdırmıştı. Guardian bu yüzden Britanya hükümetinin baskısına maruz kaldı… İki hafta kadar önce Glenn’in partneri David Miranda, Berlin’den memleketi Rio de Janeiro’ya giderken Londra’da Heathrow havaalanındaki aktarma sırasında gözaltına alınıp dokuz saat sorgulandı. Bunun üzerine bütün İngiliz basını ayağa kalktı. Bunu halkın haber alma özgürlüğüne büyük bir saldırı olarak gördüler. Üşenmedim, şu gazetelerin bu konudaki haberlerini tek tek okudum : Guardian, Independent, Times, Telegraph, Daily Mail ve BBC.

Hepsinden çıkarabileceğiniz sonuç aynıydı. Hiçbiri görmezlikten gelmemişti, hiçbiri gazetecinin partnerinin gözaltına alınmasını normal gösterebilecek bir ifadeye yer vermemişti… Üstelik, bu gazeteler içinde Guardian’a belki de diş bileyen Rupert Murdoch’ın gazeteleri de vardı. Guardian, Murdoch’ın sahibi olduğu Times’ın insanların telefonlarını dinlediğini ortaya çıkarmış, bu medya baronunun, oğlu James’in ve üst düzey yöneticilerinin parlamentoda sorguya çekilmesine yol açmıştı…

Uluslararası gazetecilik ve insan hakları örgütlerinin hapisteki gazetecilerle ilgili raporlarını “Onlar gazeteci değil” gerekçesiyle geçiştiren devlet adamları gibi, işlerini yaparken ve işlerini yapmaları yüzünden polis saldırısına uğrayan gazeteciler için “Onlar gazeteci değil” mazeretini kullanamayız. Yaz başından bu yana birçok gazeteci polis tarafından dövüldü ve gözaltına alındı ve bunlar kalabalıkların gözü önünde oldu. En az 40 gazeteci copla, plastik mermiyle veya biber gazı kapsülüyle yaralandı, gözaltına alınanlar da cabası. Son örnek de 10 Eylül’de Taksim’de yaşandı yine ve işte böyle kamerayla kaydedildi : Vatandaşa gözaltı, gazeteciye cop ve En az 8 gazeteci yaralandı.

Suriye’de kaçırılan, Mısır’da işlerini yaptıkları için gözaltına alınan gazetecilerimiz için nasıl tasalanıyoruz, gazetelerimizin birinci sayfasına haberlerini koyuyoruz, televizyon bültenlerinde onlara yer veriyoruz, değil mi? Bu ülkelerden birinde iç savaş var, birinde darbe oldu ve gazetecilere yapılan muamele bu. Peki, ya “model ülke”de dayak yiyen ve gözaltına alınan gazetecilerimiz?

Ben önemsiz ve etkisiz ve artık gazetecilik yap(a)mayan bir gazeteciyim, onun için benim yazmamın ve söylememin bir önemi yok. Benden çok daha uyumlu ve üstelik meşhur ve önemli gazetecileri bile Başbakanımız zındık sayıyor ve bertaraf edilmesi gerektiğini düşünüyor (bu ayan beyan bir durum olduğu için yazıyorum, tartışmalı değil diye). Hükümet, bu gazetecilerden gelecek uyarı, eleştiri, tavsiyeleri kulak arkası edebiliyor (bakın ne kadar yumuşadım, “ediyor” demiyorum), iyiniyetlerinden şüphe edebiliyor ve büyük kitlesine de bu gazetecileri kötüleyerek tanıtabiliyor. Ve o büyük AK Parti (bu yazının hatırı için AKP demeyeyim hadi) seçmeni de benim gibilerin, polisin gazetecilere şiddet uygulamasını kınamasını sağır kulağa veriyor. Ama sizin iyiniyetinizden şüphe etmez Başbakan/hükümet ve sizi okuyan kitle de söylediklerinize kulak kabartır; onun için sizin de söylemeniz, yazmanız, haber yapmanız önemli. Başbakan’ı “tavlayın” diye söylemiyorum bunları; gazetecilerin kimseyi tavlamaması gerekir. Bunların yazılması, dile getirilmesi yeter.

Guardian’ı Guardian yapan efsanevi editörü CP Scott’ın ünlü bir lafı var; gazetenin internet sitesinde motto olarak kullanıyorlar : “Yorum serbest ama gerçekler kutsaldır.” AK Parti hükümetinin her icraatını, her lafını, her kararını başka başka yorumluyor olabiliriz, serbestiz! Fakat alandaki gazeteciler o “kutsal”ın peşinde işte; o “kutsal”ı resmedecekler, aktaracaklar ki, başkaları da kendi yorumunu yapsın. (Aktarırken yorum katmıyorlar mı gibi derin mevzulara girmiyorum şimdi, konumuz o değil.)

Ne dersiniz, gazetecilere polis saldırıları asgari müşterek olabilir mi? Sadece öğrenmek için soruyorum, meraktan. Eğer olabilirse, bu konuya ilgi gösterebilir misiniz? Köşelerinizde ve haberlerinizde yer vererek mesela…

Bütün kontrolüme rağmen birkaç eleştirel ibare aradan sıvıştıysa affola.

e-posta: mustdagistanli@gmail.com

3 Yorum

  • Bir Japon turiste tecavüz edip öldürdüğü iddiasıyla tutuklanan zanlı Nevşehir'de adliyeden çıkarılırken, yakınları, Türk ve Japon gazetecilere saldırmış, bazı Japon gazetecileri tartaklamış. Çok eskiden beri, ama özellikle Gezi protestoları başladığından beri gazetecilerin polisin aleni saldırısına uğraması, bunun gazeteciler tarafından normal karşılanması, hükümet tarafından da "layığını buldu" kabilinden geçiştirilmesi, halkın gözünde de gazetecinin işini yapmakla dayağı hakeden bir mahluk haline gelmesini kolaylaştırmıyor mu dersiniz?

  • Yazıyı sonuna kadar okuyamadı. Çünkü şiştim. Büyük ihtimalle haklı eleştiriler taşıyan bir yazı. Ama "abi"lerden ve "dostlar"ı kırmaktan epey korkulmuş gözüküyor. Belki böyle değildir, bilemem. ama sezdirilen hava bu!

    Yok onu demiyorum, yok bunu demiyorm, yok şununla şurada çalıştık böyle sevişiriz böyle tartışırız falan filan. Okuyucu olarak bize ne ki bundan?

    Uzun uzun yazmayacağım. Çok mert ve delakınlı bir yazı olmamış. "Ya bişii söylicem ama kızmıcaksın söz mü?" temelli bir…… "yazı" demeyelim ya, abilerden rica olmuş diyelim. Mail olarak yollanacakken yanlışlıkla yayınlanmış.

Yorum yazın