Gündem

'Arap Baharı' emek hareketinden soyutlanamaz!

Yazan: Hüseyin Aldemir
Hüseyin Aldemir

Arap dünyasından sol hareketlerin temsilcileri ayaklanmaların Amerika, İsrail ve islami hareket eksenine hapsedilmek istendiğini söylüyor.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da “Arap Baharı” olarak nitelendirilen “halk ayaklanmaları”nın İsrail ve emperyalizm destekli, “ılımlı islam projeleri” olarak görülmesine bir itiraz da bu bölgelerdeki sol hareketlerin temsilcilerinden geldi. Ayaklanmaların temelinde genel olarak islami motiflerin ağır bastığı düşüncesinin ana akım medyanın bakış açısından kaynaklandığını belirten siyasi parti temsilcileri ve akademisyenler bu ülkelerdeki sınıfsal mücadelelerin görmezden gelindiğini düşünüyor.

Örneğin Fas Demokratik Yol Partisi’nden Lhoussain Lahnnaoui (Hüseyin Lahnuyi) islami hareketlerin güçlenmesinin önünü ABD ve gerici körfez ülkelerinin açtığını ifade ediyor. Mısırlı akademisyen Mohamed Waked (Muhammed Vakid) ise Mübarek’in devrilmesine kadar yaşanan sürecin işçi snıfı nüvelerini taşıyan, anti-emperyalist bir süreç olduğunu daha sonra ise hareketin manipüle edildiğini anlatıyor.
Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinden sol parti temsilcileri Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK), Boğaziçi Üniversitesi Ayhan Şahenk Salonu’nda düzenlediği “Halkların Adalet, Özgürlük Arayışları ve Mücadeleler” başlıklı “Ortadoğu Konferansı”nda biraraya geldi.

İki gün süren konferansın ilk gününde, Arap halk hareketlerinin ve mücadelelerinin geleceği, bölge unsurları ile emperyalist müdahaleler ekseninde tartışıldı. Konferasın ilk oturumuna Filistin, Fas, Mısır, Lübnan, Tunus ve Almanya’dan temsilciler katıldı.

Fotoğraf: Hüseyin Aldemir

Fotoğraf: Hüseyin Aldemir

“Ortadoğu Konferası”nın açılış konuşmasını HDK Yürütme Kurulu adına yapan Prof. Dr. Fatma Gök, Kürtçe, Arapça ve Türkçe üç dilde salonu selamlayarak başladı. Gök, HDK’nın kuruluşunun birinci yılına denk gelen bu konferansı yaptıkları için çok mutlu olduklarını dile getirdi. HDK’nın kuruluş amacının “düzenin ötekileştirdiği, varlığını tanımadığı tüm kesimlerin mücadelelerini desteklemek ve ortak mücadeleyi oluşturmak” olarak açıklayan Gök, toplumun tüm kesimleri için mücadeleyi şiar edindiklerini söyledi:
“Türkiye’deki tüm halkların, kültürlerin, kimliklerin tanınması, başta ana dilde eğitim olmak üzere  eğitim ve kültür politikalarının uygulanması için mücadele etmeyi şiar edindik.”

Gök, Tunus'ta işsizliğe ve yoksulluğa karşı bedenini ateşe veren Muhammed Buazizi'nin halkların isyan ateşinin ilk kıvılcımı olduğunu belirtti.

Gök, “Wall Street İşgali” eylemlerini hatırlatarak HDK’nın, gerek kapitalizmin merkezinde yaşayan halkların mücadelesi gerek Ortadoğu halkları ve emek kesimlerinin mücadelelerini takip ettiğini, tüm eşitlik ve özgürlük mücadelelerini desteklerini vurguladı.
Suriye’yle savaşın eşiğinde olunması nedeniyle “Ortadoğu Konferansı”nın ayrı bir önemli olduğunu vurgulayan Gök, son bir yılda Tahrir Meydanı’nın getirdiği uyanışı ve Ortadoğu’da yaşananları HDK olarak kimi zaman sevinçle kimi zaman üzüntüyle izlediklerine değindi.

12 Eylül 2012’de Türkiye cezaevlerindeki yüzlerce siyasi Kürt tutuklu ve hükümlünün açlık grevinde olduğuna dikkat çeken Gök, “Yüzlerce insan bugün 39'uncu gününe giren açlık grevlerinde. Tutsakların isteklerinin karşılanması için hükümetin adım atması gerekir” diye konuştu.
“HDK olarak 'Çatışma değil müzakere' kampanyası başlattıklarını belirten Gök, “tüm bölgede barışın gelmesi, Türkiye toplumunun vicdanının açılmasına vesile olması dileğiyle konferansa başarılar diliyorum” dedi.

Konferans notları

“Arap Halk Hareketleri ve Mücadelelerinin Geleceği”nin konuşulduğu ilk oturum, akademisyen Prof. Dr. E.Ahmet Tonak moderatörlüğünde, Alman Sol Parti’den parlamenter Sevim Dağdelen, Fas Demokratik Yol Partisi’nden Lhoussain Lahnnaoui, Mısırlı akademisyen ve aktivist Mohamed Waked, araştırmacı yazar Foti Benlisoy’un konuşmalarıyla gerçekleşti.

Moderatör Prof. Dr. E.Ahmet Tonak konuşmacıları tanıttıktan sonra, ilk konuşmayı yapmak üzere Fas Demokratik Yol Partisi’nden Lhoussain Lahnnaoui’ye sözü verdi.

Lahnnaoui “Mısır, Tunus ve Fas’a bakıldığında yaşananlar devrimci bir süreç”

Fotoğraf: Hüseyin Aldemir

Fotoğraf: Hüseyin Aldemir

Lhoussain Lahnnaoui, Mısır, Tunus ve Fas’a bakıldığında yaşananların devrimci bir süreç olduğunu belirterek başladığı konuşmasında, Arap coğrafyasında halkların ayakta olduğunu ve bu “devrimci durum” karşısında kendilerininde hareket halinde olduklarını belirtti.

Bölgelerinde yaşananların medyada yansıtıldığı gibi, emperyalistlerin veya İsrail'in müdahalesiyle gerçekleşmediğini, yolsuzluklara ve baskılara karşı hakların isyan ettiğini söyledi. Yaşananları “devrimci durum” olarak niteleyen Lahnnaoui, bu hareketlerin çeşitli halkalarının olduğunu ifade etti:
“Bu hareketin birinci halkası ve öznesi halk, ikincisi aydınlar, üçüncüsü bir lider varlığının önemi.”

Bu “devrimci süreçte” bazı aydınların emperyalistlerle işbirliğine girdiğine değinen Lahnnaoui, sınıfsal çatışmaların çok düşük olduğu bir süreç yaşandığını, her sürecin kendi özgünlükleri olduğu gerçeğini dikkate almanın gerekliliğini, halkın içerisinde politika yapmanın önemini vurguladı.

İslamcı hareketlerin halkın içerisinde güçlenmesinin önünü ABD ve gerici körfez ülkelerinin açtığını belirten Lahnnaoui, devrimi isteyen asıl solcu güçlerin halkın içerisinde bulunamadığını ve iktidarı alamadığını söyledi. Sol güçlerin,  küçük burjuvazinin verdiği hastlalıkların hepsini üzerinden silkip, kendini halkın gerçek gücüne dayandırması gerektiğini vurguladı:
“Solcu demokratik güçlerin birleşmesi çok önemli. HDK’nın yaptığı bu konferans çok önemli. Tüm sol ve demokratik güçlerin birleşmesi, halkla olan ilişkilerini güçlendirecektir”

Hala iktidara ele geçirebilecek devrimci koşullar olduğunu ifade eden Lahnnaoui, Fas halkının başlattığı, toplumun tüm kesimlerini içerisinde barındıran 20 Şubat Hareketini anlattı. Lahnnaoui,  2007 yılındaki reformalara karşı başlatılan boykota katılımın yüzde yirmi olduğunu, halk hareketinin dağınık biçimde devam ettiği ve 20 Şubat Hareketi’nin temellerinin burada atıldığını söyledi:
“20 Şubat Hareketi ani çıkışla çıkmış bir hareket değil, örgütlenmiş bir halk hareketedir. Bu hareket, bazı liderliklerin çıkmasına neden oldu. Hala yüzlerce insan sokaklara çıkıyor, yüzlerce yürüyüş yapılıyor. Bütün insanlar korku eşiğini kırdı. Anladılar ki bütün haklar ancak ve ancak mücadele ederek  alınacak. Hiçbir belediye meclisinin hakları gerçekleştirmek amacıyla kurulmadığı anlaşıldı. Liderlik konumunu üstlenen insanlar, rejimin bu hareketi bitirmeye yönelik girdiği hiçbir müzakereyi kabul etmediler. Gerçek demokrasi için mücadele edenler, kimlerin rejimden yana kimlerin halktan yana olduğu ortaya çıktı” diye konuştu.

Ülkesinde insanların ve partilerin yıllarca anayasanın değiştirilmesi için uğraştığını, partilerin sürekli krala mektup yolladığını ama yanıt alınamadığını belirten Lahnnaoui, halkın hareketlenip sokağa çıktıktan sonra, gücün tek merkezde birleşmesi üzerine rejimin anayasayı 20 gün içerisinde değiştirmeyi karar verdiğini belirtti.
Lahnnaoui, 26 Nisan’da sendikaların işsizliğe karşı örgütlediği bir hareket sonrası 4 bin kişinin işşizlikten kurtulup iş bulduğunu ifade ederken, rejimin oynadığı bir oyunun altını çizdi:
“Rejim, ılımlı islam çevrelerinden bir partiyi seçime soktu. Buradaki AKP gibi bir parti iktidara geldi. Güya ‘kral ve rejim demokratiktir.’ Merkezde yapılan protestolara çok ılımlı davrandı, yumuşak göründü Ama taşrada her yerde saldırılar oldu. 18 ay sonra 20 Şubat hareketi yeni bir döneme şahit olacak. Çünkü bizler, Demokratik Yol Partisi gibi bütün sol hareketler, 20 Şubat Hareketi içine girdik. Fas’ın özgürlük ve adalet yoluna girdik. Herkese teşekkkürler, Mücadelenin başka bir zamanında tekrar görüşmek üzere.”

Dağdelen “Ayaklanmalar NATO, AB ve BM'nin  destekledikleri sistemlere karşı”

Fotoğraf: Hüseyin Aldemir

Fotoğraf: Hüseyin Aldemir

Türk-Alman Parlamentler grubu başkanvekili Sevim Dağdelen, Tunus ve Mısır’daki protestoların ekonomik nedenler, baskı ve sistemin oluşturduğu anti-demokratik uygulamalar sebebiyle başladığını belirtti. Dağdelen, bu ayaklanmaların sadece Mübarek, Bin Ali …vb kişilere karşı yapılan ayaklanmalar değil, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO), Avrupa Birliği (AB), Birleşmiş Milletler’in (BM)  desteklemiş oldukları sistemleri karşı ayaklanmalar olduğunun altını çizdi..

Ekim 2010’da, başta anti-demokratik uygulamalar ve Fas’ın işgalci tutumundan kaynaklanan nedenlerle, başlayan özgürlük ve haklarını almayı hedefleyen protesto mitinglerinin Arap Baharı’nın başlangıcı olduğunu söyleyen Dağdelen, “son derece onurlu bir mücadele verilmesine, umutların büyük olmasına rağmen sonuçları olumsuz oldu. Mısır, Tunus, Libya'da gerici güçlerin iktidarı ele geçirdi” dedi.

Geçtiğimiz hafta Amerikan’nin Libya’ya 500 Amerikan askeri göndermek için  8 milyon dolar bütçe ayırdığını dile getirren Dağdelen, bu askerleri teröre karşı mücadele için gönderiyor ama aynı Amerika diğer taraftan da özel timlerini yine Libya’ya gönderip, büyükelçilerinin intikamını almaya çalışıyor. Bunun için orada terör estiriyor” diye konuştu.

The New York Times gazetesi, hükümet belgelerine  dayandırdığı haberinde, Pentagon'un Libya’da tehdit unsuru gördüğü grup ve kişilere operasyon düzenleyecek 500 kişilik özel tim göndermeye karar verdiğini, bunun için 8 milyon dolar bütçe ayırdığını iddia etmişti.

Dağdelen, ABD Büyükelçisi’ne saldıran kişilere önümüzdeki seçimlerden önce hedefli operasyon yapılacağını, Obama’nın tekrar seçimleri kazanması için, seçim kampanyalarının gösterdiğine gore, hedefli bir operasyon olan Bin Ladin’in öldürülmesinin yeterli görülmediği, Amerika’ya karşı işlenmiş suçların tüm sorumlularının öldürülmesinin istendiğini açıkladı:
“Seçim durumuna göre Ortadoğu'da müdahaleler yaşanıyor. Ortadoğu  Balkanlaştırılmak isteniyor. Başta Ortadoğu olmak üzere ezilen halkların özgürleşmesi için, kapitalist merkezlerin, örneğin Almanya'da da halkların ayaklanması gerek” dedi.

Waked “Mısırda devrim süreci devam ediyor”

Fotoğraf: Hüseyin Aldemir

Fotoğraf: Hüseyin Aldemir

Mısırlı akademisyen Mohamed Waked, Mısır 'a cumhurbaşkanlığı düzeyinde ilk ziyareti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yaptığını belirtti. Abdullah Gül’ün ziyaretinden bugüne kadar 100’den fazla Türkiye ve Mısır Delegasyonu’nun yani AKP ve Müslüman Kardeşler’in arasında konferanslar yapıldığını söyleyen Waked, toplantıların büyük bölümünün, “Mısır'ı ABD'ye yakınlaştırma toplantıları” olduğunu belirtti. Waked, Türkiye’de yaşayan muhalif kesimlerin hiçbirisinin bu toplantılardan haberdar olmadığını bildiklerini, yüzlerce gençlik örgütünü içeren bu etkinlere hiç yanıt vermediklerini söyledi. Bölgenin en çok izlenen kanallarından Al  Jazeera’nin (El Cezire) bu projeyi destekleyenlerden birisi olduğunu iddia eden Waked, bu kanalı izlemediklerini ifade ederken, Mısır’da yaşananları “sadece takke değişti” diyerek özetledi:
“Keza özgürlük ve adalet partisi olan mevcut yönetim, Akp benzeri sloganlarla karşımıza çıktı. Buradaki herkesin olayların nasıl temsil edildiğini, değiştirmek içn nasıl sabotajlar yapıldığını göstermek istiyorum. Farklı güçlerden gelen olağanüstü finansal zenginlikler var”

Mısır konusunda önemli bir diğer hususun “söylemler konusu” olduğunu söyleyen Waked, “Mısır’da Türk modeli”nden bahsedildiğini, solcusu, sağcısı, azınlıkları dahil hepsinin bunu düşündüğünü açıkladı.

Türkiye ve Mısır delegasyonları arasında yapılan toplantıların önemli bölümünün iş dünyasını ilgilendirdiğine değinen Waked, iş dünyasının Türk modelini takip etmesini anlayabildiğini, ancak medyanın yanlış yönlendirmesiyle devrim yapan Mısır halkının yanıltıldığını söyledi:
“Mısırda devrim süreci devam ediyor, bitmiş değil. Halk komiteleri Mübarek’in devrilmesine yol açan süreci yarattı. Bu örgütlenme, Filistin’in 2. İntifadası’nda  başlayıp, Mübarek’in devrilmesine kadar bir süreç. İşçi snıfı nüvelerini taşıyan, anti-emperyalist bir süreç. Biz ABD ile mutluymuşuz gibi gösteriliyor, böyle birşey yok. Mübarek’in yerine geçen Ömer Süleyman’a herkes karşı çıktı, çünkü o Amerika’nın adamıydı.”  

Mısır'daki ekonomik değişiklikleri, 'diktatör' olarak Mübarek'in gerçekleştiremediğini, 'demokratik' seçimle gelen Mürsi'nin gerçekleştirebileceğine dikkat çeken Waked, her şeyin Mübarek'in istediği gibi ilerlediğini söyledi. Waked, Mursi’nin ekonomik politikasının, 6.8 milyar dolarlık uluslarası borç fonu’ndan para almak, teşvikleri kaldırmak, parayı serbest piyasaya çevirmek olduğunu belirtti:
“Mısır’ın Türkiye’ye 2 milyar dolarlık borcu var. Müslüman Kardeşler, Mübarek’in dokunmaya korktuklarını bile demokratikleşme adı altında dokunabilir.”    

Son birkaç ayda 34 kişinin sokakta infaz edildiğinin kayıtlara geçirildiğini belirten Waked, polisin gittikçe Mübarek döneminin polisi olmaya evrildiğini, fakat bu durumun daha fazla devam edemeyeceğini ifade etti.

Waked, Mursi yönetiminin Gazze'ye giden tünelleri yıktığını, ABD heyetinin bizzat bu yıkımı denetlediğini, 1929'da kurulan Müslüman Kardeşler'e karşı Tahrir'de ilk kez protesto eylemlerinin gerçekleştiğini vurguladı:
“Bu yeni bir durumdur. Mısır'da çok güçlü bir demokrasi hareketi var. Farklı cepheler, platformlar var. Müslüman Kardeşler kendi içerisinde tartışma yaşıyor. Yeni bir sol hareket doğuyor. Bu hareket içerisinde liberal eğilimlerde var” şeklinde konuştu..

Hammami: “Dinsel motif altında diriltilmeye çalışılan neoliberal politikaları yıkacağız”

Fotoğraf: Hüseyin Aldemir

Fotoğraf: Hüseyin Aldemir

Tunus İşçi Partisi lideri Hamma Hammami, “Bütün bu arap dünyasında olan bitenler bir devrim mi? sorusunu yanıtlayarak başladığı konuşmasında, “Tunus ve Arap coğrafyalarındaki halk ayaklanmaları siyonist ve emperyalist plandır” şeklinde propagandalar yapıldığını söyledi.

Yaşanan halk hareketlerinin önce siyonizmin planı olduğu söylenirken, sonra ufkunun olmadığının söylendiğini,  daha sonra da , sadece birer basit halk ayaklanması olduğunun dile getirildiğini hatırlattı:
“Tüm bu söylenenler, Arap dünyasında yaşanan gerçekleri gözden uzaklaştırmaya çalışmaktır. Oportünist bazı insanlar ve güçler eski diktatörün yanında durdu. Bunlar devrimin karşsında yer alanlardır. Bize göre, Tunus ve Mısırda yaşananları bizler bilimsel bir şekilde, devrim olarak kabul ediyoruz.”
2008'de başlayan isyanların devrimin ilk nüveleri olduğunu söyleyen Hammami, halkın bu devrimci harekete kitlesel olarak katıldığını, Tunus ve Mısır diktatörlüklerinin varlığının da halk ayaklanmasını tetiklediğini vurguladı. Diktatörlüklerin reform vaatlerini yeterli bulmayan halkın, demokrasi, özgürlük,  eşitlik, sosyal adalet talepleriyle sokaklara çıktığını vurguladı.

Mısır başta olmak üzere devrimlerin sonuna kadar gidemediğini belirten Hammami, iktidarın bir sınıftan başka bir sınıfın eline geçmediğini belirtirken, Mısır ve Tunus'ta çok az da olsa kısmi demokratik hakların kazanıldığını görmek gerektiğini söyledi.
Sendikalar ve kadın örgütlerinin bu devrimci süreçte yer aldıklarını söyleyen Hammami, buna karşı örgütlenme, bilinç eksikliği ve önderlik sorunu nedeniyle devrimin sonuna kadar götürülemediğini,  bunun emekçi işçi hareketinin eksikliği olduğunu anlattı.

Hammami, emperyalist güçlerin bu devrimleri izlemekle kalmadıklarını, “Mısır ve Tunus'ta emperyalistler ılımlı İslamcıları desteklediler. Libya ve Bahreyn'e doğrudan müdahale ettiler. Yemen ve Suriye'de iç savaş yaratmaya çalıştılar” dedi.

Hammami, “Tüm bunlara rağmen devrimci süreç bitmemiştir. Bin Ali'yi devirdik. Bin Ali'den sonra iki hükümet düşürdük. Yeniden sokaklardayız. İşçiler, çiftçiler, işsizler yeniden ayaklandı” diye konuştu.

Hammami, “Parlamentoda değil, sokakta haklarımızı savunuyoruz. Dinsel motif altında diriltilmeye çalışılan neoliberal politikaları yıkacağız. Dinci Nahta'nın karşısında liberal bir parti daha oluşturulmaya çalışılıyor. 7 Ekim'de 12 yapının bir arada olduğu yeni bir cephe yarattık. Bu, Tunus'ta şimdilik üçüncü güç konumundadır. Bin Ali'yi devirdiğimiz gibi, gerici iktidarları da devireceğiz. Gelecek bizden yana” dedi.

Ortadoğu Konferansı’nın ikinci oturumunda “Günümüz Bölge Dinamikleri ve Filistin Halkının Mücadelesi”, üçüncü oturumunda da “Halklar Uyanırken, Siyasal İslam ve Dış Müdahaleler” başlıkları altında tartışmalar sürdü.

Benlisoy: “Emek ve özgürlük talepli mücadeleler büyüyor”

Fotoğraf: Hüseyin Aldemir

Fotoğraf: Hüseyin Aldemir

Toplumsal halk hareketlerinin doğurduğu devrimci olanakların nasıl değerlendirileceğine yanıt vermek gerektiğine değinen Yazar Foti Benlisoy, yaşanan halk hareketlerinden nasıl devrimci sonuçlar çıkarılacağının planlanması gerektiğini söyledi.
Türkiye sol hareketinin Ortadoğu politikalarına müdahale etmede geç kaldığına dikkat çeken Benlisoy, uluslararası ölçekli politikaların doğru anlaşılması gerektiğini belirtti.

Tunus ve Mısır'daki halk hareketlerinde emek taleplerinin görmezden gelindiğini belirten Benlisoy, bu iki halk hareketine bakıldığında, emek ve özgürlük talepli mücadelelerin büyümekte olduğu görülebileceğini açıkladı:
“Tunus'ta bedenini ateşe veren Muhammed Buazizi ile İtalya'da bedenini ateşe veren 57 yaşındaki işsizi aynı kapsamda görmeliyiz. Mısır'da polis şiddetiyle katledilen Halid Sait ile Yunanistan'da polis tarafından öldürülen Aleksis'i birlikte görebilmeliyiz” diye konuştu.

Halkların iktisadi taleplerinin görmezden gelindiğini belirten Benlisoy, Mısır'da Müslüman Kardeşler'in iktidara gelmesinin engellenemediğini ancak zihinlerde iktidar kurmasına izin verilmemesi gerektiğinin altını çizdi.

Kapitalist krizin Suriye ve Mısır'da rejimlerin altını oyduğunu belirten Benlisoy, bu krizin sadece bu ülkelerde ayaklanmaları beslemediğini, aynı zamanda Yunanistan'da, İspanya'da güç biriktirdiğini açıkladı: “Geleceksizlik, güvencesizlik, yapısallaşmış işsizlik, karşı dinamikleri harekete geçiriyor. Emperyalistler arasında hegemonya krizi var. Devrimci sürecin uluslararası süreçte yarattığı yeni mücadele alanlarını doldurmamız gerekir, yeni çatlaklar oluşturmamız gerekir” dedi.

1 Yorum

  • Arab Baharı olarak ifade edilen 'kitle tepkileri' içinde devrimci halk tepkilerinin ne olduğu ve ne kadar olduğu konusunda konuşmacıların söyledikleri açıklık kazandırıyor. Önemli olan devrimci hareketlerin ortaya çıkan sürecin Emperyalizm tarafından kontrol edilebilmesi ve yönledirilmesinin nasıl önleneceğini bilmeleri ve ona göre çok farlı bir örgütlenme ve çalışma tarzı geliştirmeleri gerekiyor. Aksi halde süreç, kitlelerin aleyhine gelişebilir. Şimdilik ufukta insanlığı umutlandıramayan kara bulutlar görülüyor.

Yorum yazın