Gündem İnsan hakları Yaşam

‘Muhatabım kamyon şoförü değil devlet’

Yazan: Kardelen Özfırat

Çevre savunucuları, bir yılda en az 30 can alan hafriyat kamyonlarının yarattığı tehlikeyi ve neden olduğu yıkımı İBB önünde protesto etti. Denetimsizliğe dikkat çeken eylemcilerin arasında, hafriyat kamyonu altında ölen Şule İdil Dere’nin annesi Nesrin Aslan da vardı.

Don Kişot Bisiklet Kolektifi ve Kuzey Ormanları Savunması üyeleri dün Saraçhane’deki İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Sarayı önünde hafriyat kamyonlarının neden olduğu can kayıplarına ve yıkıma dikkat çekmek için bir araya geldi. 2016’da Kadıköy Yoğurtçu Parkı’nda hafriyat kamyonu altında can veren Şule İdil Dere’nin annesi Nesrin Aslan da oradaydı.

Eylemde ilk konuşmayı yapan Nesrin Aslan, “Bu bir kaza olsaydı kaza der geçerdik. Yine içimiz yanardı. Olay artık adelet sorunu haline geldi. Benim karşıma İBB’yi koruyan vali çıkınca, valiyi koruyan idari mahkeme çıkınca ben anlıyorum ki, benim muhattabım kamyon şoförü değil benim muhattabım devlet.”

Hafriyat kamyonu tehdidine dikkat çekilen eylemde, 2016’da bu nedenle ölen Şule İdil Dere’nin annesi Nesrin Aslan da (sağdaki) konuştu. (Fotoğraf: Sanbey Yücel)

Yoğurçu Parkı’ndaki çevre düzenleme çalışmasında görev alan teknik personelinin ve kamyon şoförünün yargılandığı davada İstanbul Valiliği, üst düzey İBB ve İSTAÇ A.Ş çalışanlarının yargılanmasına izin vermemişti. İdil Dere’nin üçüncü duruşmasında İBB Avukatı Rıza Saka, davanın “Kamu hizmetlerini başarıyla yürüten İBB’ye karşı bir kan davası haline dönüştürüldüğünü”  iddia etmişti. Nesrin Aslan Saka’nın bu iddiasına şöyle cevap verdi:

“Ben kan davasından anlamam. Görmedim, bilmiyorum. İBB avukatın olayı farklı yöne çekiyor. Ama hayatımın kırk yılı boyunca değişik kimliklerle yaşadım. Doğuştan safkan bir Çerkezim. Büyüdükçe ortaya çıkan bir sosyalistim, büyüdükçe ortaya çıkan bir ekolojistim, büyüdükçe ortaya çıkan bir feministim. Bu kimliklerin hepsini kendi içimde bir arada yaşatıyorum. Ama en baskın kimliğim, 25 yıldır İdil’in annesi olmam. Hepsi bir arada yaşıyorsa bu kadar ötekileştirmek, ayrıştırmak niye? İki yıldır ben bu avukatların saçmalıklarını dinliyorum.”

Don Kişot Bisiklet Kolektifi adına konuşan Deniz Gündoğmuş, sağlıklı yaşam ve kentin sokaklarında dolaşma haklarının ellerinden alındığını dile getirirken, rantın insan canından daha değerli görüldüğünü savundu: “Sadece insanların değil, hayvanlarında hayatını tehdit ediyor. Kuzey Marmara Otoyolu, Üçüncü Köprü ve Üçüncü Havalimanı projelerinin ve bunlara hammadde sağlamak için Marmara’da açılan taş ocaklarının getirdiği habitat parçalanması, hayvanları otoyollara, dolayısıyla ölüme sürüklüyor.”

Kentlerin ve doğal alanların yeterince denetlenmediğine vurgu yapan Gündoğmuş, Belgrad ve Fatih ormanlarına gizlice dökülen molozların  ormanı ve yeraltı su kaynaklarını tehdit ettiğini belirtti.

Çevre savunucuları, soruna kalıcı çözüm olması için,  “yaşlı, engelli ve çocukların bulunduğu sokaklara ağır tonajlı araçların girmesinin yasaklanmasını, yönetmeliklerin halk sağlığı ve can güvenliği gözeterek yeniden düzenlenmesini ve çevre kirliliğinin önlenmesi için kontrollerin sağlanmasını talep ettiler.

Yorum yazın