İstanbul

Umberto Eco’yla, 15 yıl sonra

Yazan: Gökhan Tan

Umberto Eco'nun 15 yıl sonra Tarlabaşı'nı ziyareti ve 15 yıl arayla aynı noktada çekilen iki fotoğrafın kısa hikâyesi.

Çekime başlamadan önce bana şu soruyu yöneltti: “15 yılda benim mi ne kadar değiştiğimi göstermek istiyorsun, yoksa caddenin mi?

Umberto Eco’yu İstanbul’a her iki ziyaretinde de fotoğraflamak ve üstelik bu işi aynı yerde gerçekleştirmek, bir gazeteci için önemli bir fırsattı. Onun -kentsel dönüşüm mağduru- Tarlabaşı’na kıyasla daha az değiştiği de bir gerçekti. (Bunu ona söylemedim tabii.) Sorusunu “Zamanın etkisini göstermek istiyorum” minvalinde cevapladım. Güldü.   

 “Zaman” bizi tam da 15 yıl önce fotoğraf için buluştuğumuz noktada bir kentsel dönüşüm projesine denk getirdi. Eco da çekime gelirken projeden haberdardı ve anlaşıldığı kadarıyla, soruyu da bu nedenle, kendi uslubuyla yöneltmişti.

Tarlabaşı benim tercihimdi. 1998’de ATLAS dergisinin davetiyle ilk kez İstanbul’a geldiğinde gezi programında burası yoktu. O zaman derginin muhabiriydim. Tarihi ve çok kültürlü dokusuyla kentin farklı bir yüzünü görmesini istemiş, hem de fotoğraf için mahalle kültürünün canlı atmosferinden yararlanmayı ummuştum. Cumbalardan sokağa inen sohbetler, karşı karşıya cepheleri birbirine bağlayan çamaşır silsileleri, Eco’yu tek bir karede bile yalnız bırak(a)mayan çocuklar, esnaf, kısacası her hücresinden hayat fışkıran mahallede keyifli bir gün ve çekim yaşamıştık.

15 yıl sonra aynı noktada çektiğim fotoğraf içinse çok söze gerek yok: Fonda, kentsel dönüşüm politikasının tartışmalı bir uygulamasının sesleri var. Boşaltılmış, yıkılmayı bekleyen tarihi evler, kamyon ve kepçe gürültüleri, sıradan insan nefesinden arındırılmış bir mahalle. Yukarıda aktarmaya çalıştığım, Tarlabaşı’ndan “kanun namına” koparılan yaşam bir daha oraya geri dönecek mi? Projede bugüne kadar yaşanan süreç bu soruya olumsuz cevap vermek için bize yeterince veri sunuyor.

Çekim için çok az zamanımız vardı. Eco, uçağa yetişmek için dakikaları sayıyordu. Ama en büyük sorunumuz trafikti: Çünkü Taksim Yayalaştırma Projesi gerekçesiyle kapanan yolların cemeresini çeken yerlerden biri de Sakızağacı Caddesi'ydi.

Şunu söylemem lazım: Ne çekim günü ne de daha önce Eco ile Tarlabaşı hakkında konuşmadık. Mahallede kentsel dönüşüm projesinin yürütüldüğü dışında da herhangi bir “ön bilgi” vermedim. Çekimden sonra ise tek soru yönelttim: “Buradaki tarihi evlerin yıkılması sizce şaşırtıcı mı? Dünyanın her yerinde benzer yıkımlar yapılıyor çünkü…” dedim. Şu cevabı aldım:

Ama siz çok fazla yıkıyorsunuz… Yeni binalar inşa etmek için suç oluşturan çok fazla girişim söz konusu… Normalde bunu kontrol eden bir mekanizma vardır.” 

Başka bir şey sormadım. Eco’yu “her şeyin uzmanı” sayan gazeteci arkadaşlarımız gibi onunla kentsel dönüşüm “yaramızı” konuşabilir, kendi derdini, dünyaca tanınırlığı olan muteber bir ağızdan onaylatma ve meşrulaştırma çabasına gidebilirdim.

Baudolino’yu yazarken İstanbul’u derinlemesine araştıran, 15 yıl arayla kentte iki kez, birer hafta geçiren, şehrin tarihi mirasını çıplak gözle gözlemleyen Eco’nun bu konuda da söyleyecekleri olabilirdi?

Yapmadım.  Söylediği yeterince açık ve anlaşılırdı.  Sözü fotoğrafa bıraktım.

Yorum yazın