Medya

Türkiye’de gazeteciliğin hal-i pürmelali

Yazan: Nazlı Avşaroğlu

Gezi isyanıyla deşifre olan internete sızdırılan telefon konuşma kayıtlarıyla kanıtlanan Türkiye medyasının trajedisini anlatan bir kitap: 5 Ne 1 Kim?

Yakın zamana dek iktidarı paylaşan AKP ile Gülen Cemaati arasındaki savaş şiddetlenince internete sızdırılan ses kaydının olmadığı gün yok gibi. Yolsuzluk soruşturmalarıyla şiddetlenen bu iktidar savaşında yayınlanan ses kayıtları arasında Türkiye ana akım medyasının halini gösterenler kuşkusuz ki hayli ilgi çekiyor. Aslında medyanın düştüğü trajik durum, gerçeğin değil güçlünün sözcüsü olma hali Gezi isyanından bu yana geniş kamuoyunun da farkına vardığı bir gerçekti. Tam da bu nedenle ve ana akım medyada iktidar odaklarının baskısıyla yaşanan tasfiyelerle birlikte, Türkiye medyasına dair yığınla kitap da ortada dolaşmaya başladı. Hâl böyle olunca, bu kitaplardan hangilerinin ticari kaygı amacıyla yazıldıklarını anlamak için raflarda bir hayli zaman geçiriyorum. Bu kadar kitap arasından yazar-tavsiye-önsöz üçlüsünü göz önünde bulundurarak seçimimi yapabildim ve Mustafa Alp Dağıstanlı’nın Postacı Yayınevi’nden çıkan  “5Ne 1Kim – Medyanın Mutfağından Sansür/Otosansür Hikâyeleri” kitabını aldım.

“5Ne 1Kim”, bugünlerde sıklıkla tartışılan Türkiye medyasının içler acısı halini tüm açıklığıyla gösteren cesur bir kitap. Gazetecilerin cehaleti, otosansür ve baskı; kitaptaki örnekleri birleştiren üç ana tema diyebiliriz. Dağıstanlı, yalnızca siyasi ve ekonomik güç odaklarına hizmet eden bu medya düzeninden o kadar bıkmış görünüyor ki, düzenin aktörlerinin isimlerini vermekten hiç çekinmiyor. Böylece bu sansür ve otosansür hikâyeleri, yalnızca “gazeteci dedikodusu” olmaktan çıkıp, okuyucuyla isim isim buluşunca, kitabı diğerlerinden bir adım öne çıkarıyor. Sayfalarında ilerledikçe “Daha ne kadar kötüsü olabilir?” düşüncesiyle de kitabı elinizden bırakamayacak olmanız muhtemel.

NTV, CNN Türk, Habertürk…

Dağıstanlı, çalışmış olduğu kurum nedeniyle öncelikli olarak kitabında NTV’ye, daha sonra CNN Türk’e ve Habertürk’e yer veriyor. Bu alanda yazılmış kitaplarda önceden adı geçmeyen Anadolu Ajansı, TRT ve Meclis TV örnekleri de kitabı özgün kılan nedenler arasında. Gezi eylemleri boyunca NTV Genel Yayın Yönetmeni Cem Aydın’ın “Haber çizgisinde değişikliğe gidiyoruz gibi görünsek de hükümetin yanındayız” duruşu, kanalın tamamen Doğuş Grubu'nun sahibi olan Ferit Şahenk’in baskısı altında olduğunun bir göstergesi. İnternete sızdırılan kayıtların birinde yer alan ve protesto gösterilerinin canlı gösterilmesi durumunda hükümetin kanala telefon açıp haber koordinatörü olan Nermin Yurteri’ye karşı yayını durdurma emirleri de, NTV’deki hiyerarşik düzenin en somut örneklerinden biri.

Bir diğer haber kanalı olan CNN Türk’te de durum farklı değil. 34 kişinin Türkiye savaş uçaklarının bombardımanıyla öldürüldüğünden bihaber bir üst düzey editörün toplantıda “Roboski kimdi?” sorusu, okuyucuya gerçekten de pes dedirtiyor. Dağıstanlı, son zamanlarda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la telefon konuşmaları sızdırılan Ciner Yayın Holding Başkanı Mehmet Fatih Saraç’ın başında olduğu kanal Habertürk’ü de es geçmemiş. Sloganı “Gücü özgürlüğünde” olan bu kanalın Haber Yayın Yönetmeni Abdullah Kılıç, yayın esnasında spikere bağırıp çağırarak haber sansürletmeye bayılıyor. Hatta gazetecilik ilkesini de “sorgulayıcı, konukları rahatsız edici sorular sormamak” olarak açıklamaktan hiç çekinmiyor. Tüm bunları okurken sinirden güldüğüm yerlerde, Dağıstanlı’nın benzer şeylerin sıklıkla yaşandığı ana akım medyanın bunca rezilliğine nasıl bu kadar uzun süre tahammül ettiğini de sorgulamadım değil.

Hükümet borazanları: AA, TRT, Meclis TV

Gelelim Anadolu Ajansı’na… Genel Müdür Kemal Öztürk, Türkiye’de bütün medya kuruluşlarına hizmet eden ve “yarı resmi” Anadolu Ajansı’nın 100. yıl hedefinin, uluslararası haber ajansları içinde ilk beşe girmek istediğini söylüyor. Lakin bu kurumun Ukrayna’ya yolladığı muhabir, bırakın yerel dili İngilizce bile bilmiyor. Diğer “Türkiye medyası”  temalı kitaplarda görmeye alışık olmadığımız TRT ve Meclis TV örneklerinin beni şaşırttığını söyleyemeyeceğim. TRT’nin, “Hükümete ve AKP’ye karşı hata yapmama” haberciliği yaparak iktidar partisine gelen eleştirilerin asla görülmediği bir kamu yayını yapması, birinci yayın ilkeleri olan “tarafsızlığa” tamamen ters.

Dağıstanlı, TRT bültenlerinde hangi partinin haberlerine, ne kadar yer verildiğini de sayısal olarak vererek, TRT’nin bir propaganda aracı olduğunu okuyucuya kanıtlıyor. Meclis TV de diğer ana akım medyada olduğu gibi hükümet borazanı olma halinin özellikle AKP iktidarından sonra açıkça görüldüğü bir kanal olup çıkanlardan. Dağıstanlı, eskiden meclis çatısı altında olup biten her etkinliği yayınlayan Meclis TV’nin, 2002’den sonra tamamen muhalefeti reddedip, genel başkanların grup toplantılarında nutuklarını yayınladıklarını söylüyor. Bunun nedenlerini de Meclis TV’nin içindeki kadrolaşma üzerinden anlatıyor.

Kurgusu yorucu ama sağlam kitap

“5Ne 1Kim”, vakalar üzerinden içerik anlamında çok şey sunsa da yazarın olayları yerleştirme düzeni okuyucuyu kimi zaman yorabiliyor. Kitabın başında Dağıstanlı’nın NTV, CNN Türk ve Habertürk üzerinden verdiği bolca örnek, sırayla Anadolu Ajansı, TRT, Meclis TV örneklerinin başlamasıyla birlikte birbirinden kopuk öykülerin yer aldığı bir kurgu yaratıyor. Meclis TV bölümünden önce verilen İngiliz yayın kuruluşları The Guardian ve BBC örnekleri, Türkiye medyasını, uluslararası arenayla karşılaştırmak için iyi birer seçim olsa da yabancı basının durumunu okuduktan sonra Meclis TV’ye ani dönüş, insanı yoran cinsten. Yalnız kurgudaki bu sorun, Türkiye medyasının, yabancı medya kurumlarının yanında ne kadar sınıfta kaldığını da açıkça gösterebiliyor. Bu yüzden yazarın bu yerleştirmeyi, karşılaştırmanın daha iyi yapılabilmesi için düzenlediği kanısındayım.

Bu küçük kusur bir yana, “5Ne 1Kim”, doğru ve tarafsız haber alma hakkına sahip olan herkese “haber” olarak sunulan ürünlerin neler olduğunu gösteren sağlam bir çalışma olmuş. Kalite istenip de yapılanın yalnızca “tepeden inme” gazeteciliğinin olduğu, üst düzey yöneticilerin emriyle iktidarı eleştiren hiçbir yayının yapılamadığı, kurumun haber masasında mizah dergilerinin bile yasaklandığı bu ülkede doğru bir gazetecilik yapabilmek ütopik görünüyor. Hele ki “bilgili, işinin ehli, kaliteli şeyler üretebilen, gerçeği sansür uygulamadan yazabilen” bir gazeteciysen bu medyanın içinde kendine yer bulabilmen zor.

Yorum yazın