Gündem

Stadyumdan çıkıp, AVM’ye giren 23 Nisan

Yazan: Billur Akbaş
Olimpia AVM/İstanbul

Ulus devletin ve çocuklarının kimlik inşaasında aktif rol üstlenen 23 Nisan kutlamaları, siyasal iklim ve “sivilleşme” çabalarına paralel bir değişim yaşıyor.

“23 Nisan demek Atatürk şiiri ezberlemek demekti benim çocukluğumda. Nereden bakarsak bakalım, milliyetçi ve ulus devlet anlatısının çocukluktaki en önemli karşılığı 23 Nisan’dır bu ülkede.”

23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın, bir ritüel olarak çocukların ulusal kimlik edinme sürecinde oynadığı rolü kendi üzerinden böyle örnekliyor Dr. Esra Ercan Bilgiç. İstanbul Bilgi Üniversitesi Medya Bölümü Öğretim Görevlisi, resmi bayramların, ulus devletlerin kurulmasıyla birlikte ulusal kimlik inşası için “icat edilmiş gelenekler” olduğunu belirtirken, “Atatürk ve bayrak imgesinin benimsetilmesinin bu sürecin çok önemli bir parçasıydı” diyor.

Çocuk bayramı” ilk kez 1927’de, Çocuk Esirgeme Kurumu’nun (o zamanki adıyla Himaye-i Etfal Cemiyeti) girişimiyle, 23 Nisan Milli Bayramı ile aynı gün kutlanmaya başladı. 23 Nisan Milli Bayramı, 1935’te çıkarılan kanunla,  Milli Hakimiyet Bayramı olarak anıldı. Ancak aynı gün kutlanan Çocuk Bayramı ve Milli Hakimiyet Bayramı 12 Eylül 1980 darbesi dönemine dek ayrı iki bayram olarak kaldı. Bugünkü adını ise 1981’de Milli Güvenlik Konseyi kararıyla aldı.

Fotoğraf: Ertan Önsel

Fotoğraf: Ertan Önsel

Esra Ercan Bilgiç, geçen yüzyıl başındaki dünya konjonktürünün, Avrupa’da yükselen totaliter rejimlerin çocuklara ve gençlere bakışını ve bunun Türkiye’deki yansımalarının da çocuk bayramının siyasallaşmasında etkili olduğunu düşünüyor. Bilgiç, bu açıdan bakıldığında 23 Nisan kapsamında gerçekleştirilen kutlama biçimlerinin, militarizmin ve şovenizmin çocuklar üzerinde inşası olarak ele almanın mümkün olduğu görüşünde.

Bilgi Medya’nın bir başka öğretim elamanı Esra Elmas ise, 23 Nisan’ın kutlama geleneğinde yer alan bayraklar, askeri bir nizam içinde devlet protokolünü selamlama, marş söyleme gibi pratikler pratiklerin militer bir yapıyı yansıttığını söylüyor.

Ulus devlet ve çocuk

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, ilk kez 1933 23 Nisan’ında çocukları makamında kabul etmiş ve onlarla sohbet etmişti. Stadyumlarda beden hareketi gösterilerinin yapıldığı kutlamalar da aynı yıl başlamış ve Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip Bey’in yazdığı “Andımız” çocuklar tarafından ilk kez okunmuştu. Devlet adamlarının çocukları ağırlama geleneği böylece Atatürk’le başlamış ve çocuk bayramı da artık devlete mal olmuştu.

Esra Ercan Bilgiç, “çocuk” imgesinin genç Cumhuriyet için önemine dikkat çekiyor. 12 yıllık bir savaştan çıkan, bu nedenle çok sayıda yetim öksüz çocuğun bulunduğu, yoksulluk, beslenme ve salgın hastalıklarla boğuşan ülke, güçlü bir çocuk imgesine ihtiyaç duyuyor. Siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel her şeyi sıfırdan yaratma iddiasındaki cumhuriyet, geleceğini bu imge üzerine kurmak istiyor. Özellikle 1935’ten sonra gazetelerde kullanılan çocuk görsellerinin bu ideali yansıttığına dikkat çekiyor Bilgiç. Fotoğraftan ziyade elle çizilmiş, al yanaklı çocuk resimlerin, sağlıklı ve kuvvetli nesiller yetiştirme kaygısındaki  cumhuriyetin bekasıyla birebir örtüştüğünü belirtiyor.

Bilgi Üniversitesi Çocuk Çalışmaları Birimi Koordinatörü Ayşe Beyazova da çocukların, çocukların cumhuriyetin ideallerini bünyelerinde barındıran, çoğunlukla da fiziksel nitelikleriyle öne çıkan imgeler olarak tasarlanmış ve sunulmuş olduğu görüşüne katılıyor. Bayram, çocuklar için bir kutlama olmaktan ziyade onların milli idealler için araçsallaştırıldığı bir nitelik taşıyor. Beyazova’ya göre özellikle 1980’lerden sonra çocukların milli egemenliğin simgesi olarak bedensel gösterilerde bulunması bu anlayışın bir tezahürü.

Bilgiç, Elmas ve Beyazova’nın da değindiği, ulusal bayramlarda resmi geçit ve gösterilerin yapıldığı stadyum törenleri, Mayıs 2012’de çıkarılan ve 2013’te uygulanmaya başlayan Ulusal ve Resmi Bayramlar Yönetmeliği ile kaldırıldı. Basında yer alan haberlere göre hükümet, 1940’lı yılların otoriter uygulamalarına benzeyen kutlama şeklini değiştirmeyi ve ulusal bayramları “halka açmayı ve sivilleştirmeyi” amaçlıyor.

Cumhuriyet bütün çocukları kapsıyor mu?

Peki stadyum kutlamalarının tarihe karışması, ulusal bayramların “sivilleşmesini” sağlıyor mu?

Esra Ercan Bilgiç’e göre bu sivilleşme yolunda bir adım. Ancak değişen kutlama biçimleriyle birlikte ticarileşme göze çarpıyor; stadyumlardan çıkan kutlamalar, alışveriş merkezlerine kayıyor. Bilgiç, ailelerin ihtiyacı olan çocuklar için bağış toplamak yerine,

Fotoğraf: armada

Fotoğraf: armada

bizzat kendi çocuklarına hediye aldığı günlere evrildiğini ve kolektif çocuk algısından bireyselleşmiş bir çocuk algısına doğru yönelim olduğunu düşünüyor.

Geçmiş yıllarda yurt çapında hemen tüm stadyumlarda kutlanan 23 Nisan için Türkiye’deki hemen her alışveriş merkezinde bir etkinlik düzenlendi. Üstelik askerler de bu kutlamaların bir parçasıydı. Örneğin iki yıldır stadyum kutlaması yapılmayan Ankara’da dün, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bandoları beş ayrı alışveriş merkezinde konser verdi.

Esra Elmas, askeri nizamda gerçekleşen eski kutlamaların “çocuğun devlete ait olduğu” algısı oluşturduğunu ancak gerçek sorunun devletin çocukları arasında ayırım yapıp yapmadığı olduğu görüşünde: “Cumhuriyet bütün çocuklarını renk, dil, din, ırk ayırt etmeksizin kucaklıyor mu? Türk veya Müslüman olmayan çocuklar da düşünülüyor mu?” Bu noktada Kürt çocuklarının okullarında kendi dilini dahi konuşturmayan bir sistemin varlığına dikkat çeken Elmas, “Cumhuriyet olmak yetmiyor. Otoriter bir cumhuriyeti mi, yoksa demokratik bir cumhuriyeti mi tecrübe ediyoruz, bunu düşünmemiz lazım” diyor.

“Milliyetçi-laik nesiller” idealinden “milliyetçi-dindar nesiller”e

Her iktidarın, geleceği kendi devamlılığını sağlayacak biçimde dizayn etmek isteyeceğini söyleyen Esra Elmas geçmişteki iktidarlar gibi AKP’nin de, kendi inandığı değerlerle donanmış bir nesil yetiştirme idealini ifade ettiğini düşünüyor. “Devletin böyle bir misyonu yoktur, olmamalıdır” diyen Elmas’a göre devletin “dindar olan, olmayan, Kürt, Türk, Müslüman gayrimmüslim tüm vatandaşlarına eşit mesafede durması gerekir ve hakem olmanın dışında herhangi bir misyona da talip olmamalı.”

Esra Ercan Bilgiç ise kemalist-militarist hegemonyanın, AKP’nin büyük ölçüde İslamî referanslarla şekillendirdiği yeni bir hegemonyaya devrettiğini düşünüyor. Buna göre cumhuriyetin “milliyetçi-laik nesiller” yetiştirme ideali, “milliyetçi-dindar nesiller” yetiştirmeye dönüşüyor. 23 Nisan’ın Kemalist içeriğinden arındırılacağını savunan Bilgiç, “Milliyetçi vurgusundan pek de bir şey kaybetmeyecek olan yeni 23 Nisan’lara doğru bir evrilmeye tanık olacağız” diyor.

Çocukların makam koltuğuna oturması: “Maskotluk”



Ayşe Beyazova 23 Nisan’ın, “çocukların devlet büyüklerinin söylemlerine aracı edildiği bir gün olarak  gelenekselleştirildiğini” ifade ediyor. Beyazova’ya göre çocukların makam koltuğuna oturması deneyimi, çocuk katılımı açısından çok sıkıntılı ve “maskotluktan ileri gitmeyen bir uygulama.”

2012’de değişen Ulusal ve Resmi Bayramlar Yönetmeliği, ilkokul öğrencilerinin devletin en üst düzey makamlarına geçici olarak devraldığı “koltuğa çocuk oturtma” uygulamasını da sona erdirmişti.  Ancak uygulamaya devam edildi.

Geçtiğimiz yıl 23 Nisan’da Başbakan Tayyip Erdoğan’ın koltuğuna oturan Ankara Muazzez İlkokulu öğrencisi Göker İnan, Twitter ile ilgili yöneltilen bir soruya “Twitter’ı biliyorum ama kullanmıyorum. Ailem de daha küçüksün diyerek izin vermiyor” demesini Erdoğan’ın alkışlaması dikkat çekmişti. Bu yıl Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun koltuğunu devralan ilkokul öğrencisi Pelinsu Topraksoy ise, enerji bakanı koltuğunda oturan yaşıtının “Ruslar 1954 yılında ilk nükleer santralini kurdu ama biz 2015 yılındayız daha hiçbir nükleer santralimiz yok. Bu açıdan biraz kötüyüz” yorumuyla karşılaştı. Soruya Davutoğlu’nun kendisi cevap verdi: “Biz de bu sene Akkuyu’nun temellerini attık!
“Başbakan” Pelinsu Topraksoy, “muhalefetin vaatlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusunu ise Davutoğlu’nun suflesiyle “bol keseden harcamak” olarak cevapladı.
(BA/GT)

Yorum yazın