Yaşam

“Biz” olursak, “onlar” kalmaz!

Yazan: Gizem Dörtler
http://engellenmisler.wordpress.com/

Engellilerin çektiği sıkıntıları, zorlu kent yaşamını ve birlikteliği vurgulayan kampanya bugün İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde kamuoyuna tanıtıldı.


İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Yönetmen Ethem Özgüven ve çalışma arkadaşları 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nde başlattıkları “Engelliler diye bir halk yoktur” başlıklı kampanyayla engellilerin yaşadığı sorunlara ve engelli haklarına dikkat çekti. Kampanya kapsamında hazırlanan 8 afiş, 9 radyo spotu ve 3 film İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde öğrenciler, eğitimciler, STK üyeleri ve engellilerin katılımıyla kamuoyuna tanıtıldı.

Uluslararası kamuoyunda insan hakları, insan yardım ve küresel barış konusundaki çalışmalarıyla tanınan CHP İstanbul Milletvekili Şafak Pavey tarafından seslendirilen spotlarda, engelli haklarında devlet desteğine, ayrımcılıktan altyapı sorununa kadar pek çok konuda mesaj verildi. Görüntü yönetmenliğini Bilgi Üniversitesi öğretim görevlileri Selçuk Erzurumlu ve Oğuz Yenen’in üstlendiği çalışmalara, gazeteci Ayşe Önal,  aktivist Serin Erengezgin, yönetmen Petra Holzer, Yrd. Doç. Dr. Itır Erhart gibi isimler de katkıda bulundu.

Gerçekleştirilen kampanya ayağının, birlikte olmak üzerine kurulu olduğunu belirten Ethem Özgüven; “Engelli dediğimiz grup ve engelsiz dediğimiz grup birlikte bir şeyler yaptığı zaman engeller azalıyor. Eylemlerin içerisine yardım kelimesini koymadığınız zaman iş daha da güzelleşiyor. Yardım etmek veya destek olmaktan ziyade ‘birlikte olma’ kelimesini vurgulamaya çalıştık” dedi.

Fotoğraf: Gizem Dörtler

Fotoğraf: Gizem Dörtler

Engellilerin “Baltazar Cetveli”ne göre belirlenmesini özellikle uygunsuz bulan Özgüven, “Bu hükümet iktidara geldikten sonra bir gecede 8,5 milyon olan engelli sayısı 1 milyona indi. Bu devletin 7,5 milyon engelliyle ilgili görevlerinden vazgeçmesi anlamına geliyor” dedikten sonra şöyle devam etti:
“Engelli diye adlandırdığımız vatandaşlarla ilgili yerel yönetimlerden ve devletten kaynaklanan ciddi problemler ve eksiklikler var. Ne yazık ki toplum da aslında eşitliğe inanmıyor.”

Kamuoyuna gerçekleştirilen sunumun ardından öğrenciler ve eğitimciler yorumları ve sorularıyla kampanyaya katkı sağladı. Devletin engelliler üzerindeki rolüne ilişkin tartışmada, devletin görevini eksik yapıldığı görüşüne varıldı. Toplumsal eksikliklere dikkat çekilirken; Itır Erhart, bireyin engellenmesinin medikal bir sorundan değil, çevresel düzenleme sorunundan kaynaklandığını söyledi. Engelli ve engelsizlerin bir araya gelmek istediklerinde pratikte yine engellendikleri konusunda en büyük örnek ise otobüsler oldu. Otobüslerin duraklara tam yanaşmayışları, engellilere özel üretilen otobüslerin engelliler tarafından kullanılamadığına dikkat çekildi. Sorunun sadece devlette olmadığı, aynı zamanda alınan önlemlerin uygulama bölümünde sorunlarla karşılaşıldığına değinildi.

Tanıtımda gösterilen ilk filmde meyvelerin ana unsur oluşu dikkat çekti. Ethem Özgüven, şiddeti şiddetle, engeli engelle, hastalığı hastalıkla anlatan görselleri eleştirirken “Böyle bir hakkımız olmadığını iddia ediyorum. Çoğu kampanyaya karşıyım, örneğin kanserli çocukların ekspoze edildiğine inanıyorum” dedi. Toplumun bu tür görsellerden çok çabuk etkilenebileceğini, bu yolun çok kolay ve yanlış olduğunu savundu. Çekilen bu tür görüntülerin farklı ellere geçtiğinde, küçük oynamalarla şiddetin çoğaltılmasına neden olacağını belirterek reklamcıların genel olarak bu yolu seçtiğini vurguladı.

Adım Adım oluşumuyla tanıdığımız Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Itır Erhart da kampanyada yer alan isimler arasındaydı. Engelli bireylerle uzun süren antrenman çalışmalarından sonra birlikte koşan Erhart; Fransa’da yaşayan engelli bir gencin İstanbul’da Avrasya Maratonu’nda koşma isteğini nasıl yerine getirdiklerini anlattı:
“Onlar Fransa’da biz İstanbul’da maratona hazırlandık. Maraton günü geldiğinde o an çok özeldi. Planlanmış güzel bir projeydi. Birlikte hazırladığımız ve çok eğlendiğimiz bir şeydi.”

Filmde de Adım Adım destekçilerinin ve tekerlekli sandalyedeki bireylerin birlikte koştuğu görülürken Erhart; “O gün buluşulup çekilmiş bir görüntü değildi. Uzun süren antrenmanlar, birlikte geçirilen zaman sonucunda ortaya çıkan görüntülerdi. Kimi zaman el ele, kimi zaman iterek, onun yarattığı farkındalıkla birlikte 15-20 km koşuyoruz, mesaj veriyoruz” dedi.

Engelli bir halkın olmadığını, engellilerin tek bir grup olarak anılmaması gerektiğini savunan destekçiler, her engellinin kendine ait deneyimleri ve ihtiyaçları olduğunu ve tüm farklı ihtiyaçlara cevap verilmesi gerektiğini ifade etti. Özellikle medyanın herkesin yapabildiği bir aktiviteyi engelliler yaptığı zaman kamuoyuna kahramanlaştırıcı şekilde yansıtmalarını yanlış bulduklarını belirtirken, bunun da bir tür ayrımcılık olduğu, faaliyetlerdeki ana fikrin “birlikte olmak” üzerine kurulması gerektiği vurgulandı.

Yorum yazın