Genel

Pippa’ya Mektubum

Yazan: Lara Özlen

Barış mesajı vermek amacıyla ülkesi İtalya’dan yola çıkan ve otostopla Orta Doğu’ya gitmeye çalışan Pippa Bacca’nın ölümünün ardından tam iki koca yıl geçmiş. Bu bize, ölümlerin ardından zamanın ne kadar pervasız ve hızlı geçtiğine dair minik bir kanıt. Bingöl Elmas bu hızlı geçişe “biraz yavaş”, son sürat hafıza kaybına “dur” demek isteyenlerden sadece biri. İstanbul […]

Barış mesajı vermek amacıyla ülkesi İtalya’dan yola çıkan ve otostopla Orta Doğu’ya gitmeye çalışan Pippa Bacca’nın ölümünün ardından tam iki koca yıl geçmiş. Bu bize, ölümlerin ardından zamanın ne kadar pervasız ve hızlı geçtiğine dair minik bir kanıt. Bingöl Elmas bu hızlı geçişe “biraz yavaş”, son sürat hafıza kaybına “dur” demek isteyenlerden sadece biri. İstanbul Film Festivali’nde gösterilen Pippa’ya Mektubum filmi bunların bir tezahürü.

Her bir çerçevesinde ayrı kadınlar, ayrı hikâyeler barındıran bu film Pippa’nın yolculuğunun sembolik bitişi için hazırlanmış. Film Pippa’nın öldürüldüğü Gebze’den başlayıp Suriye sınırında son buluyor. Bingöl Elmas (yönetmen, kameraman, oyuncu), erkeklerin en “erkek” olduğu boyuta, TIR şoförlerinin dünyasına elinde kamerası, siyah gelinliği ve arkasında onu takip eden ekip arkadaşları ile giriş yapıyor. En başlarda hâkim duygu ne tepki vereceğini bilememek olsa da konuştukça açılıyor şoförler. Pek çoğu onu siyah elbiseyle otoban kenarında gördüğünde hayat kadını sandığını itiraf ediyor. Otele gitmeyi teklif edenler de oluyor, bu otostopun çok tehlikeli olduğunu, “çocuk yapıp yuva kurması gerektiğini” söyleyenler de.

“Ahlak” kelimesini ağzından düşürmeyen bizim gibi bir toplumun taşralarında aslında insanların ne kadar farklı yaşadığını, ahlak anlayışının kilometreden kilometreye değişebileceğini fark ettiriyor film. Ve en çok, en üzücü olarak da kadın hareketi, kadınların özgürleşmesi, mutluluğu, hakları adına daha kat edilecek uzun uzun yolların var olduğunu hissettiriyor. Hatay’daki köylü kadının kendisi ve kadınlar için sadece “bir bulut kadar özgür olmayı istediğini” yüzümüze çarpıyor. Pippa’ya yazılan mektup, kadın olmanın ve olduğun gibi kendini koruyarak hayatta kalmanın ne kadar zor olduğunu hissettiriyor iliklerinize kadar.

Bingöl Elmas ekibiyle birlikte söyleşiye geldiğinde, bunun sembolik bir yolculuk ve devam olduğunun tekrar tekrar altını çiziyor: “Amacımız ‘Bakın bu yolculuk böyle de olabilirdi’ demek değildi. Pippa ve ben kesinlikle farklı koşullar içerisindeydik. O geldiği bu ülkenin diline de kültürüne de yabancıydı, yani minik bir tebessüm de onun yanlış algılanmasına sebep olabilirdi, ben insanlarla konuşarak ortamı yumuşatma olanağına sahiptim. Bir de elimdeki kameranın tüm kurguyu kökünden değiştirdiği aşikâr. Hiç kimse kamera açıkken görülmesini istemediği bir şey yapmadı. Bu tabii durumun doğallığını, gerçekliğini bozmuş olabilir ama bizim amacımız bu sembolik devamlılığı sağlamaktı sadece.”

Yine yeni bir 8 Mart’tayız. Kadınlar gününü cevvalce pazarlayan, “ona çiçek, böcek, yüzük alın” diyen reklamların gölgesinde, “üç çocuk istemeler”in hemen akabinde patriyarkaya hıncımızı haykırıyor, ataerkil sisteme yumruklarımızı sallıyoruz.

Sistemin, insanların değişebileceğine inanan; hiçbir şeyin göründüğü kadar kötü ve zor olmadığını söyleyen, umutlarını ve tebessümlerini yitirmeyen binlerce kadına da selamlarımızı çakıyoruz.

Trajediyle sonlanan barış yolculuğu

Pippa Bacca, yani gerçek ismi Giusepinna Pasqualino di Marineo olan İtalyan sanatçı, arkadaşı Silvia Moro ile beraber dünya barışı için 8 Mart 2008’de “Barış Gelini” adıyla Milano’dan yola çıktı. Gelinlikle yola çıkan iki sanatçının amacı, otostop yaparak Slovenya, Hırvatistan, Bosna, Bulgaristan, Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail ve Filistin üzerinden Tel-Aviv’e gitmekti. Fakat Pippa Bacca’nın yolculuğu 31 Mart 2008’de sona erdi. Kocaeli’nin Gebze ilçesine bağlı Tavşanlı Köyü yakınlarında Murat Karakaş (39) tarafından tecavüze uğradıktan sonra boğularak öldürüldü. Bacca’ya ait para, cep telefonu, fotoğraf makinesi, kamera, pasaport ve kimliği alan Karakaş, gelinliği cesetten uzak bir yere atarak kimlik bilgilerini yaktı, fotoğraf makinesi ve kameradaki görüntüleri sildi. Gebze Cumhuriyet Savcısı Kemal Bayık tarafından “Nitelikli cinsel saldırı, cebir, tehdit ve hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, kasten yaralama, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek veya yakalanmamak amacıyla öldürme ve hırsızlık” suçlarından Karakaş’a “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası” verilmesi istendi. 25 Haziran 2009’da sonuçlanan davada Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından sanık Murat Karakaş’a ömür boyu ağır hapis cezası verildi.

Yorum yazın