Sanat

“New York’un kralı”

Yazan: Zeynep Şahin

Amerikan bağımsız sinemasının en önemli isimlerinden biri olarak kabul edilen ve görünen o ki daima bağımsız kalacak olan Abel Ferrara, dünya çapında tanınmasını sağlayan King of New York filminin öncesini anlatacağı yeni filmiyle tekrar kamera arkasında. Filmlerinin tümünde çocukluk ve ilk gençliğinin geçtiği New York’un Bronx bölgesinin kendine has özellikleri olan şiddet, uyuşturucu kullanımı, cinsellik […]

Amerikan bağımsız sinemasının en önemli isimlerinden biri olarak kabul edilen ve görünen o ki daima bağımsız kalacak olan Abel Ferrara, dünya çapında tanınmasını sağlayan King of New York filminin öncesini anlatacağı yeni filmiyle tekrar kamera arkasında. Filmlerinin tümünde çocukluk ve ilk gençliğinin geçtiği New York’un Bronx bölgesinin kendine has özellikleri olan şiddet, uyuşturucu kullanımı, cinsellik ve küfrün yaygın olarak görüldüğü Ferrara, Pericle II Nero ismini verdiği devam filmi 2009’da gösterimde olacak. Ferrara’yı, yeniden kamera arkasına geçiren filmin ilki olan King of New York’ta, suçun doruk noktasına ulaştığı 1970’li yıllarda Frank White isimli bir gangsterin hapishaneden çıkışından itibaren bir yandan kirli işlerine devam etmesini öte yandan ise bir hastanenin yapılmasına yaptığı yardımlar anlatılıyordu. İçerdiği şiddet sahneleri yüzünden filmin 13 yaşın altındakilere izlemesi sakıncalı bulunmuştu.

Bronx’un sıkı çocuğu

The Additcion, China Girl, Body Snatchers, The Funeral gibi başarılı filmleriyle tanınan Ferrrara Amerikan bağımsız sinemasının usta yönetmenlerinden. Gençliğinde edindiği amatör bir kamerayla yönetmenliğe soyunan Ferrara, birçok ünlü isimle çalışma fırsatı bulsa da tercihini daima bağımsız yapımlardan yana kullandı. Filmlerinin ana eksenini oluşturan şiddet ise yetiştiği çevreden aktarılan bir gözlemdi. 1951’de New York’un en olaylı bölgelerinden biri olan Bronx’da doğan Ferrara, İtalyan asıllı koyu Katolik bir ailenin oğlu olarak yetişse de sonraları kendini, “inancı olmayan bir Katolik” olarak tanımladı. Ancak aldığı dinsel eğitim, tıpkı Bronx’un şiddet ortamının yansıttığı gibi filmlerinde sıkça işlenen temalardan oldu.

Erotik filmle ilk profesyonel deneyim

Ferrara 15 yaşındayken, daha sonra çektiği filmlerinin birçoğunda senaristlik görevini üstlenen kader ortağı Nicholas John ile birlikte amatör olarak ilgilendiği sinemanın eğitimini almak için bir film okuluna yazıldı. Henüz okul sıralarında iken birkaç kısa film ve video klip çeken Ferrara ilk profesyonel yönetmenlik deneyimini erotik bir filmle gerçekleştirdi. Jimmy Lane takma adıyla 1976 yapımı “9 Lives of a Wet Pussy Cat” isimli filmde yönetmen koltuğuna oturan Ferrara, oyuncular arasında yer aldı. Yönetmenin bu dönemde çektiği tüm kısa filmler ise daha sonra The Short Films of Abel Ferrara adıyla bir koleksiyonda toplanıp hayranlarına sunuldu.

Saplantılı karakterlerin adamı

Ferrara’nın kariyerinin başlangıcı sayılabilecek asıl filmi ise The Driller Killer adıyla 1979’da çekildi. Böylece beyaz perdedeki karanlık yolculuğuna başlayan Ferrra, filmde parasızlık nedeniyle girdiği bunalım sonucu delirerek geceleri New York sokaklarında elindeki matkapla karşısına çıkan insanlara saldıran bir ressamın hikayesini anlatıyordu. Filmde deli ressam Reno Miller’ı oynayan da Ferrara’ydı. Yönetmenin, aynı gecede iki kere tecavüze uğramış dilsiz bir kadının intikamını anlattığı ikinci filmi “Ms. 45” ise, Ferrara’nın izleyicilerini her daim diken üstünde oturtacağının garantisi gibiydi. Filmdeki tecavüzcülerden birisi de yine Ferrara’ydı.

Parasızlığın ilacı televizyon dizileri

Ferrara, parasız kaldıkça televizyon dizilerine de imza attı. Bol aksiyonlu dizilerin dönemi olan 1985’lerin popüler dizisi Miami Vice’a yönetmen olarak imza attı. TRT’de bir süre yayınlanan dizi fazla şiddet unsuru içerdiği gerekçesiyle bir süre sonra yayından kaldırıldı. 1986’da ise Crime Story isimli dizinin bir kaç bölümünü yöneten Ferrara’nın en önemli TV projesi 1986’ daki The Gladiator oldu. Ferrara, yönetmenliğini yaptığı ve Vinnie Terranova rolünün dönemin kuşağının beyinlerine kazındığı Büyük Tuzak adlı filmde de rol aldı.

Chelsea on The Rocks

Ferrara’nın imza attığı son yapım ise, 2008 Filmekimi’nde de gösterilen Chelsea on the Rocks adlı belgesel oldu. Ferrara belgeselinde içinde cinayet işlenen, nikâh kıyılan, kitaplar, şarkılar yazılan ve tüm bunların dünyaca ünlü yazarlar, müzisyenler, sinemacılar tarafından yapıldığı bir mekan olan Manhattan’daki 125 yıllık Chealsea Otelin tarihi anlattı. Yakın dönem popüler ve alt kültürün sahip olduğu birçok idolün yolunun düştüğü otelin konuk listesinde Stanley Kubric, Janes Joplin, Jimi Hendrix, Charles Bukowski, Frida Kahlo , Jim Morrison, Andy Warhol, Luc Besson gibi birçok ünlü isim yer aldı. Adlarını efsaneler arasına yazdıran birçok kişiye ev sahipliği yapan, kimisine esin kaynağı olan otel, hak ettiği belgesele kendisinin de misafirleri arasında yer aldığı Abel Ferrara sayesinde kavuşmuş oldu.

Yorum yazın