Genel

Modanın klasikleşen devrimcisi

Yazan: Sinem Yapıcıkardeşler

Kendisini efsane yapan en önemli nedenlerden biri kimsenin yapmaya cesaret etmediği şeyleri hayata geçirmesiydi. Döneminin kamusal alanda sigara içen ilk kadınıydı. Aynı zamanda hemcinslerine de pantolon giydiren ilk kişiydi. Matem rengi sayılan siyahı ilk kez tasarladığı mini etek de kullanarak modanın vazgeçilmez renklerinden biri yaptı. Aristokrat İngiliz erkeklerinin giydiği tüvit kumaştan modası hala geçmeyen yuvarlak […]

Kendisini efsane yapan en önemli nedenlerden biri kimsenin yapmaya cesaret etmediği şeyleri hayata geçirmesiydi. Döneminin kamusal alanda sigara içen ilk kadınıydı. Aynı zamanda hemcinslerine de pantolon giydiren ilk kişiydi. Matem rengi sayılan siyahı ilk kez tasarladığı mini etek de kullanarak modanın vazgeçilmez renklerinden biri yaptı. Aristokrat İngiliz erkeklerinin giydiği tüvit kumaştan modası hala geçmeyen yuvarlak yakalı, manşetli ve yakası farklı renkteki kendi adını taşıyan ceketi yarattı. Audrey Hepburn’ün oynadığı meşhur “Tiffany’de Kahvaltı” filmindeki siyah elbiseli, inci kolyeli hali de onun eseri. No: 5 parfümü, zincir saplı çantası, saten çantalar, dantelli gece elbiseleri, iki renkli bantlı babetleri hep vazgeçilmez oldu. Moda dünyasının efsanesi olmasının yanısıra kişiliği, hayatı ve aşklarıyla de efsane bir kişilikti Coco Chanel.

Lüks, stil ve Chanel

Chanel denince lüks ve stil akla gelir. Dünyaya gelirken şansı olmayanlardan ve inatçılığından hiç bir zaman vazgeçmeyen bir kadın. Küçük yaşlarda fakirliği ve ezilmişliği yaşamış ama hiç bir zaman yılmayan bir kadındı Chanel. Dünyaya adım uydurmak yerine kendi dünyasını yarattı. Doğduğu 19. yüzyılı değil hep 20. yüzyılı benimseyen Coco, “Chanel her devirde bugünü yaşamaktır” dediği kıyafetler tasarladı. 1960’larda verdiği bir röportajda, “Benim gençliğimde kadınlar insan gibi gözükmüyordu; onlara kadınlıklarını, kollarını ve bacaklarını, normal hayatı geri verdim” demişti. Yaşadığı dönemde kırmızı ruj avam ve basit kabul edilip,toplum tarafından tepki ile karşılanırken o hep kırmızı ruju tercih etti. Tasarımlarında neredeyse yeşil rengi hiç kullanmadı. Kamelya çiçeğini çok sevdiğinden özellikle çalışma ve yaşam alanından hiç eksik etmedi. Hatta yarattığı marka Chanel’in amblemi de buradan yola çıkarak hazırlandı. Yetenekli, küstah, yaratıcı ve hırslı bir insandan bahsediyoruz. Geçmişini hep ama hep sakladı. Her daim geçmişi ile ilgili çelişkili ve yanıltıcı bilgiler verdi.

Gündüz terzilik geceleri kabare

19 Ağustos 1883’de Fransa’da Saumur/Maineet-Loire’da doğdu. Şarap temsilcisi bir baba ve henüz 12 yaşında tüberkülozdan kaybettiği annesi tarafından Gabrielle Bonheur Chanel adı verildi. 12 yaşındayken annesinin ölümü üzerine babası tarafından ablası Julia ile birlikte ilk terzilik deneyimini yaşadığı Brive’deki bir manastır yetimhanesine terkedildi. Bir daha babasını görmeyen Coco Chanel lise eğitimi sonrasında 18 yaşındayken ayrılmasından sonra hayatı boyunca yetimhane kelimesini asla ağzına almadı. Paris’te gündüzleri terzi çıraklığı yapan Chanel geceleri de uvertür olarak kabarelerde sahne alıyordu. Chanel’in, imzasında kullandığı “Coco” lakabını da bu dönemde Kabare Rotonde’de söylediği “Ko Ko Ri Ko” ve “Qui qu’a vu Coco sur le Trocadero” adlı şarkılarını seven izleyicileri tarafından takıldı.

Taşradan kurtulmanın yolu

Kabarelerde şansı yaver gitmeyince sanaçtı olmayı unutup taşraya geri döndü. 25 yaşındaydı güzeldi, kendi yaptığı giysileri ve şapkalarıyla farklı bir havası vardı. Taşraya fazla geliyordu. Kabarelerde sahne aldığı gecelerden birinde tanıştığı ve kendisinin “ilk aşkım” dediği milyoner Fransız subayı Etienne Balsan’ın yanında aldığı soluğu. İlkin reddettiği Balsan’ın metresi olmak taşradan kurtulmanın en kolay yoluydu. Balsan’ın Paris yakınlarındaki Royallieu şatosunda yepyeni bir hayata başladı. Chanel birkaç gün misafir olarak kaldığı bu şatoda güzel ve şık kadınlar, asil erkekler, elmaslar, inciler, şampanyalar, partiler kısacası Paris sosyetesi ve lüksle tanıştı. Güzelliğiyle kısa zamanda farkedildi. Erkek giysilerini kadınlara uyarlama alışkanlığı beraber olduğu erkeklerin giysi dolaplarını karıştırıp kendine kıyafetler yaratmasıyla başladı.

Paris sosyetesinin şapkacısı

Terzi çıraklığından gelen tecrübesiyle yaptığı şapkalar Paris sosyetesinin gözdesi haline geldi. Balsan’ın Paris’teki garsoniyerinde sosyetenin kadınlarına Galeries Lafayette’ten alıp yeniden tasarladığı şapkaları satmaya başladı. Balsan’dan hemen sonra Coco’nun hayatına kadınların gözdesi İngiliz Arthur Boy Capel’in girmesi de bu dönemde oldu. Chanel’in hayatındaki en büyük, belki de tek aşkı oldu. Sonuna kadar Coco ile yaşamayı yeğledi ama asla evlilik düşünmedi. Boy Capel, Coco’nun gözlerindeki başarılı olma hırsını ve ciddiyeti anlayarak 1910 yılında Deauville’de kendine ait bir mağazası olmasını sağladı. Kapısında, “Chanel Modes” yazan mağazasında Chanel, şapkalarını Paris’in şık hanımlarına sunmaya başladı.

Savaşla gelen zenginlik

1914’te Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle Chanel’in işleri daha da büyüdü. Savaş zamanında kocalarına yardım etmek için ordan oraya koşturmak zorundaydı. Önceden uzun balon etekler, beli ince kıçı havalı gösteren korseler giyen kadınlar için, o dönemde kendisi de hemşirelik yapan Chanel, erkeksi kesim tasarımlarıyla kendilerini daha rahat hissettiren giysiler tasarladı. Bu sayede daha fazla üne ve haliyle zenginliğe sahip olan Chanel 1916’da kişiye özel tasarım modası olan haute couture butiğini açarak girdiği moda dünyasını geri dönüşü olmamak üzere değiştirdi. 1917 yılına gelindiğinde Chanel’in ünü o kadar yayılmıştı ki yanında 300’den fazla terzi çalıştırıyordu. Büyük bir aşkla sevmesi Capel’in sadık kalmasına yetmedi ve zengin bir aristokrat olan Honourable Diana Wyndham ile evlendi. Yine de ilişkileri sürdü. 1919 yılında Capel gizlice buluşmaya gelirken trafik kazası geçirip ölmesinin yarattığı yıkım Chanel’e moda dünyasında bambaşka bir pencere açtı. O zamana kadar yas rengi olarak kabul edilen siyah Coco Chanel’in ellerinde dar, mini gayet zarif bir gece elbisesi rengi ve şeklini alarak bir Chanel klasiğine dönüştü. “La Grande Mademoiselle”adıyla anılan Chanel 1919’a gelindiğinde Paris’te kendi adını taşıyan moda evinin de sahibiydi. 1920’li yılların başında Chanel’in hayatına geçen yıl vizyona giren Büyük Aşk filmine de konu olan Rus besteci Igor Stravinsky girdi. Stravinsky tüberkülozlu eşi ve dört çocuğuyla Paris’te sürgün hayatı yaşayan bir müzisyendi. Chanel önce Stravinsky’nin yeteneğine sonra da kendisine aşık oldu. Ama Stravinsky’nin evli olması ve Coco Chanel ile birlikteliği sırasında kızının veremden ölmesi bu ilişkinin ömrünü uzun soluklu kılmadı.

5 rakamının uğuru

Bir röportajında, “Parfüm bir kadının vazgeçilmez aksesuarıdır. Birisi yanından uzaklaştığında, hatta yaşamından gittiğinde, ardında bırakabileceği en önemli izdir” diyen Coco Chanel 1921’de ilk parfümünü yarattı. 5 rakamının uğruna olan inancından ötürü efsaneleşen parfümün adı da “No: 5”ti. Bugün bile her zaman ayın 5’ine denk gelen günlerde defileleri yapılan Chanel, koleksiyonlarını da 5 Şubat ve 5 Ağustos’ta görücüye çıkarırdı. Aynı dönemdeki aşkı bu kez de, son derece yakışıklı ama her şeyini kaybetmiş olan Rus soylusu Grand Dük Dimitri Pavloviç’ti. Ardından İngiltre’nin en zengin ve en güçlü adamı Westminister Dükü ile olan ilişkilerinden de kendince çok yaralandı Coco Chanel. 1923’teyse Chanel artık kuracağı moda imparatorluğunun sinyallerini vermeye, mağaza sayısını artırmaya başladı. Giderek yayılan ününden mi bilinmez 1930’larda Atatürk, Türkiye ordusunun üniformalarını da Coco Chanel’e sipariş verecekti. Türkiyeli askerler 1980’lere dek Chanel’in imzasını taşıyan üniformalar giydi. Son olarak 2006’da asker üniformalarının tasarımını yapan Arzu Kaprol de kıyafetlerde beğendiği ve değiştirmek istemediği kısımların hep Chanel tarafından tasarlananlar olduğunu söylemişti.

Nazi subayıyla aşkın bedeli

Chanel için her şey yolunda giderken bu kez de 1939’da İkinci Dünya Savaşı başlayınca mağazalarını kapattı. Bu sırada filizlenen yeni aşkı ise işgal sırasında tanıştığı Nazi subayı Hans Gunther von Dincklage olacaktı. Ülkesini işgal eden bir ordunun subayıyla yaşadığı bu aşkın cezasını İsviçre’de 9 yıllık bir sürgün ve koleksiyonlarının Parisliler tarafından bir süre dışlanmasıyla ödeyecekti. Paris’in dışladığı Chanel’i Amerikalı ve İngiliz müşterileri bağrına basar. 5 Şubat 1954’te 70 yaşındayken yeni koleksiyonunu sergileyen Chanel’in defilesini Amerikan Vogue ve Harpers Bazaar dergisinden editörler de izledi. Vogue bu koleksiyonu “koketliğin dönüşü” olarak tanıttı. Bu dönemde Paris’te yıldızı parlayan ve Chanel’in tahtını sallayan modacı Dior’dur. Chanel, Dior’u silmek için Paris’e döndüğünde 71 yaşındaydı. Yemeden içmeden çalışarak yeni modellerini yarattı. Fransa’da yeni şık takımları sokaklarda ve kadınların yaşamında hayat bulan Chanel’in yeni modelleri Amerika’da da çok tutuldu. Moda dünyasında ikinci defa yerini alsa da kafasına koyduğu Dior’u silme hedefi gerçekleşmedi.

Kendi doğrularını kabul ettirdi

Dior’u her zaman tedirgin etse de 75 yaşındaki Chanel halkın gözünde artık demode sayılıyordu. “Moda geçer, stil kalır” diyen Chanel’in müşterileri azalmıştı ama kendisine sadık kalan bir kitle hep varoldu. Esmer tenli, minyon ama sert görünüşlü bu kadın ona dayattırılanları benimsemek yerine kendi doğrularıyla hayatına devam edip bu kuralları dünyaya kabul ettirdi. Bir stil yarattı ve kadınları biçimlendirdi. “Hoşuma giden şeyleri moda kılmak için değil, hoşuma gitmeyenleri demode kılmak için bu mesleği seçtim” diyen Chanel, işgal sırasında bir ev haline dönüştürülerek Nazi subayı sevgilisiyle yaşadığı Ritz Otel’deki odasında 1971’de ölü bulunduğunda 87 yaşındaydı. Tatil olduğu için Pazar günlerinden nefret eden ve öldüğünde elinin altında hâlâ bitirmeye çalıştığı işler olan Chanel kaderin cilvesi gibi bir pazar gününde hayata gözlerini yummuştu. Time dergisi tarafından 20. yüzyılın en etkileyici 100 ismi arasında gösterilen “matmazel” Chanel’in bir yetimhanede başlayıp adı hala anılan bir moda imparatorluğuna dönüşen hikayesinde eksik kalanı ise yine kendisi söylüyordu: “Bu kadar ünüm ve servetim olacağına keşke bir kocam olsaydı.”

Coco der ki…
20.yüzyıl kadınını biçimlendiren, özgürlüğünü sonuna kadar yaşayan Coco Chanel yaşadığı çalkantılar kadar söyledikleriyle de ilgi yarattı.
Bir kadın 30 yaşına geldiğinde, kıçıyla yüzü arasında bir tercih yapmak zorundadır.
Lüks rahat olmalı aksi halde lüks değildir.
Moda geçer stil kalır.
Parfüm öpülmek istediğiniz yere sürülür.
Moda sokaklara ulaşmıyorsa moda değildir.
Moda demode olmak için yapılır.
Bir genç kız iki şey olmalı: Şık ve muhteşem.
Moda kaybolur, sadece tarz aynı kalır.
Parfüm kullanmayan kadının geleceği yoktur.
Ellinizden sonra yuzunuzun aldigi şekli hak etmelisiniz.
Mutluluk bir tuzaktır ve bize mutlu olmamayı öğretir.

Yorum yazın