Genel

Kimse gelmesin, gelenler de gitsin

Yazan: Filiz Küçük

ABD Mülteci ve Göçmenler Komitesi (USCRI), tarafından hazırlanan Dünya Mülteci Araştırması 2008’e göre, sadece Batı ülkelerinden gelen iltica başvurularını kabul eden Türkiye yaklaşık 18 bin sığınmacıya ev sahipliği yapıyor. İçişleri Bakanlığı’nın son verilerine göreyse Türkiye’de mülteci satüsünde bulunan kişi sayısı ise 25. Bu mülteciler de zaten Kosova ve Bosna-Hersek’te yaşanan savaş sırasında ülkelerini terketmek zorunda […]

ABD Mülteci ve Göçmenler Komitesi (USCRI), tarafından hazırlanan Dünya Mülteci Araştırması 2008’e göre, sadece Batı ülkelerinden gelen iltica başvurularını kabul eden Türkiye yaklaşık 18 bin sığınmacıya ev sahipliği yapıyor. İçişleri Bakanlığı’nın son verilerine göreyse Türkiye’de mülteci satüsünde bulunan kişi sayısı ise 25. Bu mülteciler de zaten Kosova ve Bosna-Hersek’te yaşanan savaş sırasında ülkelerini terketmek zorunda kalan kişiler. Avrupa dışındaki ülkelerden gelen ve ülkesine döndüğünde can güvenliği riski bulunduğunu iddia eden sığınmacılar için Türkiye diğer ülkelere geçmeden önceki bekleme durağı. Yani sığınmacılar, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne (BMMYK) yapılan iltica başvuruları olumlu ya da olumsuz sonuçlanana dek yasal olarak Türkiye’de kalabiliyorlar. Ancak Türkiye’nin göç politikası üzerinden mülteci ve sığınmacıların yaşadıkları koşullar düşünüldüğünde ne kadar “misafirperver” bir evsahibi olduğu tartışılabilir.

Sonu belirsiz bekleyiş

Çoğu başta Somali olmak üzere kimi Afrika ülkeleri ile Irak, İran, Filistin ve Afganistan’dan kaçarak bir Batı ülkesine iltica etmeye çalışan sığınmacılar Türkiye’deki yaşam şartlarının zorluğu ve 3.ülkeye geçişte yaşadıkları sorunların altında eziliyor. Bir yere aidiyet duygusu taşıyamadan, neyi ve ne kadar beklediklerini bilemeden sadece bekliyorlar. Bazen 20 kişilik tek göz odalarda, kimi zaman kacak çalıştıkları bir atöylenin içinde yaşıyorlar. Mülteci statüsü tanınıp bir 3.ülke tarafından kabul görme şansını yakalayabilenler kişi başı yıllık 600 TL ikamet harcını ödeyemediği için ülkeden çıkamıyor. Başvuruları reddolunanlar ise “kırtasiye yardımı yapacağız” denilerek emniyete çağırılıp sınır dışı ediliyor. Ülkesinde zulüm gördüğünü ispatlayamadığı için geri gönderilen ve idama mahkum edilenlerden tutun da, 2 kilo kömür için Sosyal Hizmetler’e yalvarmak zorunda kalan profesörlere kadar sonu gelmeyen insan hakkı ihlalleri söz konusu. Zaten zor olan hayatlarını daha da zorlaştıran prosedür batağında hayatları yiten bu insanlara sivil toplum kuruluşları destek olmaya çalışıyor. Devlet ise “ödenek yok” diyerek kendini savunuyor. Helsinki Yurttaşlar Derneği Mülteci Destek Programı Koordinatörü Özlem Dalkıran ile Türkiye’nin göç politikası ve mültecilik üzerine konuştuk.

Mültecilere ve sığınmacılara tanınan yasal haklar nelerdir?
Türkiye özelinden baktığımızda, 1951 Cenevre Sözleşmesi, mültecilerin hukuki durumuna coğrafi bir sınırlama koymuştur. Türkiye sadece Avrupa’dan gelen insanların sığınma taleplerini değerlendirip, mülteci statülerini tanıyor. Bunlar mülteci hukuku uyarınca neredeyse eşit vatandaş olabiliyor. Serbest ikamet, çalışma, eğitim hakları var. Devletin temel sosyal güvenlik imkanlarından yararlanabiliyorlar. Sığınmacılar ise, Türkiye’ye Avrupa dışındaki ülkelerden gelen ve geri gönderildiğinde ya da döndüğünde zulüm görme riski olduğunu iddia eden insanlar. İçişleri Bakanlığı bunların başvurularını alıyor. Aynı zamanda bu insanlar BMMYK’ye başvurmak zorunda. İçişleri Bakanlığı iddiaları değerlendirip ikna edici bulursa, o zaman 3. bir ülkeye gönderilinceye kadar Türkiye’de ikamet etme izin veriyor. Sığınmacıların kağıt üstünde bir takım hakları olduğu iddia edilse de aslında çok gerçekçi değil. Türkiye’de ikamet edebiliyorlar. İlköğretim çağındaki çocuklar eğitim görebiliyor, ancak diploma alamıyorlar. Bu da gittiği ülkede denklik problemi yaşatıyor. Ama çok sayıda mülteci çocuğun eğitim hakkını kullanabildiğini görüyoruz. Çocuğun dışlanması, toplum tarafından kabul edilmemesi, ailelerin Türkiye’de geçen zamanda dil öğrenmek istememesi gibi başka sorunlar yaşanıyor. Her an 3.ülkeye gitmek için bekleyerek okula gitmeyen çok çocuk var.

Sığınma talebinde bulunanlar yoğunlukla hangi ülkelerden?
Dönem dönem değişiyor bu. İran, Afganistan, Irak ağırlıklı şu sıralar. Avrupa’nın kapılarını kapatmasıyla Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçmek isteyen, Afrika’dan gelen insanlar olmaya başladı. Yıllarca Türkiye’de ne olduğunu ya da olacağını bilmeden, herhangi bir sosyal güvenceleri olmadan bekliyorlar.

Sığınma talebi nasıl bir süreç? Nasıl bir bürokrasi işliyor? Hangi kurum değerlendiriyor?
Bir öykü üzerinden giderek anlatmaya çalışayım. Ülkenden kaçtın. Muhtemelen yasa dışı yollarla girdin bu ülkeye. Öncelikle herhangi bir yasal yolu kullanmamış olman senin mülteci statünün tanınıp tanınmaması konusunda olumsuz bir etki yaratmıyor. Çünkü özellikle devletin zulmünden kaçıyorsan ondan bir pasaport alman beklenemez. Yasal yollardan girdiysen giriş yaptığın ilin polisine başvurman lazım. Yasadışı yollarla girdiysen prosedür aynı, ama gönderildiğin uydu kente başvuruda bulunabiliyorsun. Yani kaydını oraya yaptırabiliyorsun. İçişleri Bakanlığı, BMMYK gibi kaydını alıyor. Kişi başı 300 YTL ikamet harcı alarak 6 aylık ikamet izni veriyor. Yoksul olduğunu kanıtlayabilirsen Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı yardım ediyor. Ancak bu konuda standart bir uygulama yok. Bazı uydu kentlerde muaf tutuluyorsun, bazılarında tutulmuyorsun. Gidip kaydını yaptırınca sana mülakat günü veriyorlar. Öykünü anlattığın mülakatı çevirmen aracılığıyla Yabancılar Şube Müdürlüğü’ne bağlı sivil görevliler yapıyor. O polislerin bildirdikleri görüşler doğrultusunda dosyan açılıyor.

Süreç daha sonra nasıl işliyor?
Dosyan Ankara Hudut İltica’ya gönderiliyor ve burada olumlu ya da olumsuz karar çıkıyor. Olumlu karar çıkarsa sığınmacı olarak tanınmış oluyorsun ve BM’deki dosyan sonuçlanıp 3.ülkeye gönderilinceye kadar Türkiye’de kalabiliyorsun. Ret kararı çıktığında temyiz hakkın var. Temyizde de reddedilirsen 15 gün içinde ülkeyi terk etmen gerekiyor. Aynı başvuru, mülakat, onay, ret, temyiz süreci BMMYK’de de işliyor. Paralel bir işlem olduğu için her ikisine başvuru yapılmak zorunda. BMMYK’de bütçe giderek daraldığı için çok az sayıda personel çalışıyor. Bu nedenle mülakat için 1 yıl sonraya gün verebiliyorlar. Tüm bu süreçlerden geçip mülteci statüsü tanınmış kart sahibi bir mültecisin diyelim. Ama 3.ülkeye geçiş için beklemeye devam ediyorsun. Çünkü Türkiye’nin BMMYK’nin mülteci statüsünü verdiklerini ülkesine kabul eden çok az ülke var. Bunlar Amerika, Kanada, Avustralya. hepsinin de yıllık kotaları var. Senin elinde bekleyen 10 bin dosya var. Ama Amerika ben bu yıl Türkiye’den 10 mülteci alacağım diyor. Bu ülkeler kendilerine doğrudan ulaşan mülteci başvurularını da değerlendiriyorlar elbette. Bizde coğrafi kısıtlama olduğu için BM’nin üstüne ikinci bir yük biniyor. Mülteci olarak kabul edildikten sonra belki de en sancılı süreç başlıyor. Bir ülke seni kabul edene kadar bekliyorsun. Kabul edilince de gidip derdini o ülkede anlatıyorsun. Ama gitmeden önce ödeyemediğin ikametgah harçları karşına çıkıyor. Ödeyemediği için ülkeden çıkamayan, uçak biletleri yanan mülteciler var.

Çocuklar için nasıl bir uygulama yapılıyor?
Türkiye’nin de imza attığı uluslararası sözleşmeler ve Türkiye yasalarına göre 18 yaşın altındaki herkes çocuk kabul ediliyor. Bu yaş grubunda ülkesini terk ederek Türkiye’ye gelmiş çok sayıda refakatsiz çocuk var. Onlar Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu koruması altına alınarak yurtlara yerleştiriliyor. Ama bu da çok zorlu bir süreç. Biraz iri yapılı biriyse ve 18 yaşından küçük olduğuna inandıramıyorsa onu ya gözaltına ya da serbest ikamete gönderiyorlar. Şu anda 18 yaşın altında 600’e yakın sığınmacı var. Ama bunların hepsi refakatsiz değil.

Mülteci başvurusu kabul edilmeyenler için gerekçe neler oluyor?
Mültecinin tanımı belli zaten. İktidar ya da devlet tarafından zulüm görmüş, zulüm gördüğü tespit edildiği halde devlet tarafından koruma altına alınmamış kişiler ülkelerinden kaçabilir. Mesela Somali’de hükümet yok, kabileler arası çatışma var. Din, dil, ırk, sosyal bir gruba mensubiyet ve etnik kökeni nedeniyle zulüm gördüğü için ülkesinden kaçan insanlar. Hikayelerini tekrar anlatmak zorunda kalıyorlar. Çok travmatik bir süreç. Herhangi bir belge sunmak zorunda değiller, ama sunarlarsa işleri kolaylaşır. Çapraz sorularla doğru söyleyip söylemediğini anlamaya çalışıyorlar mülakatlarda. Hikayesi inandırıcı bulunmazsa ve başvuranın ülkesinde zulüm göreceği bir durum tespit edilememişse reddediyorlar başvuruyu. Bir kez reddedilirse temyize gitme hakkı var. Orda da reddedilirse dosya kapanmış demektir. Ancak dosyayı tekrar açmalarını gerektirecek öneme sahip bir belge ya da bilgi ortaya çıktığında tekrar başvurulabiliyor. Ama o da kapandığında bu iş bitiyor. Yanlış kararlar verildiği de oluyor elbette. Yıllar önce Filistin’den gelen bir kişinin mülteciliği tanınmayınca sınır dışı edilerek Filistin polisine teslim edildi. Sivil toplum kuruluşları toplanıp mülteci olduğunu, ülkesinde zulüm gördüğünü anlatmaya çalıştık. Hapse atıldı ve daha sonra idam edildiği haberini aldık.

Sığınmacıların yaşadığı uydu kentler hangileri?
Uydu kent deyince bir kamp ya da barınma merkezi algılanmasın. Bunlar daha çok İç Anadolu’da, herhangi bir sınıra yakın olmayan illerde mülteci ve sığınmacıların zorunlu serbest ikamet dedikleri uygulamaya tabi tutuldukları yerler.

Barınma konusunda devlet nasıl koşullar sağlıyor? Nerelerde, ne şartlarda yaşıyorlar?
Temel sorun standart bir uygulamanın olmaması. Devletin bir eylem planı var. Bu uygulama yönergesine göre serbest ikamet hakkı var. Uydu kentlerde Yabancı Şube polislerine başvuran sığınmacılar genellikle nerede barınabileceklerini soruyorlar. Ama bu sorunun bir yanıtı yok. Polislerin inisiyatifinde olan bir durum söz konusu. Ya kendinize bir ev bulun diyor ya da yol gösteriyorlar. Ceplerindeki para yettiğince barınmaya çalışıyorlar. Bize gelip günlerdir camii avlusunda, parkta yatıyorum diyenler oluyor. Hiçbir güvencesi olmayan bir sistemden bahsediyoruz aslında. Barınma konusunda yeni bir uygulama başlıyor. 6 ilde 6 kabul merkezi kuruluyor. Ama bu 3.bir ülkeye yerleştirilinceye kadar orada barınacakları anlamına gelmiyor. Sığınma başvurusunda bulunanlar dosyası tamamlanana kadar orada barınabilecek.

Uluslararası bir standardı yok mu barınakların?
Temel bir takım standartları var, ama bağlayıcı hükümler değil. Misafirhane dedikleri, yakaladıkları yabancıları koydukları gözaltı merkezleri herhangi bir standarda uygun yerler değil. Raporlara göre, bu mekânlar aşırı kalabalık, herhangi bir altyapısı olmayan ve yabancıların kötü muameleye maruz kaldıkları yerler. Standartlara uyulmuyor. Devletin savunması ise ödenek olmaması. Mülteci kampı diyebileceğimiz tek yer Yozgat’ta. Buraya da Türkiye’de serbest ikamet ederse hayati tehlikesi olan insanlar kendi talepleriyle gönderiliyor. Burası da çok düşük kapasitesi olan bir yer. Bunun dışındaki yerler devletin yabancıları gözaltında tutmak ve sınır dışı etmek için beklettikleri yerler.

Burada yaşamlarını idare ettirebilmeleri için herhangi bir maddi destek sağlanıyor mu?
Çok zor durumda olan, statüsü tanınmış mültecilere BMMYK tarafından çok cüzi bir destek sağlanıyor. Düzenli olmamakla birlikte bir aileye 3 aylık 175 YTL ödeniyor. Bir mülteci şöyle demişti: “İki kilo kömür almak için Sosyal Hizmetler’e gidip dilenmek lazım.” Bu insanlar kendi ülkesinde doktor, avukat, profesör ya da senin benim gibi insanlar. Bu ülkede Sosyal Hizmetler’e yalvarmak zorunda kalmak istemiyorlar.

İstihdam konusunda sağlanan haklar ve sunulan fırsatlar neler?
İstihdam konusunda sığınmacılar ve mülteciler yabancıların çalışmasına dair kanunla bağlılar. Mülteci olsun olmasın doktor, avukat gibi bazı meslek mensupları, yabancıların çalışmasına dair kanuna göre, Türkiye’de kendi mesleklerini yapamazlar. Yabancının Türkiye’de çalışabilmesi için işvereninin belli olması lazım. İşveren yabancı çalışanının adına bir harç yatırıyor ve sigortalı yapıyor. Ortada masraflı bir mesele var. Kağıt üstünde mülteci ve sığınmacıların çalışma hakkı var. Ama pratikte baktığımız zaman yok. İşveren gözüyle bakıldığı zaman sığınmacıların Türkiye’de ne kadar kalacakları belli değil; dil sorunları var; yanlarında uzmanlık belgeleri ya da diplomaları yok. Bu insanlar çalışıyor elbette. Kayıt dışı ekonomi. Oto yıkıma, temizlik, gece bekçiliği inşaat gibi gündelik işlerde çalışıyorlar.

Psikolojik destek sağlanıyor mu?
Psikolojik destek sağlayan birkaç kuruluş var. Son yıllarda daha çok kuruluş mülteci meselesiyle ilgilenmeye başladı. Algı yavaş yavaş gelişiyor. Sığınmacı ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (THİV) ve Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV) psikolojik, hukuki ve sosyal destek sağlıyor.

Dil eğitimi almak isteyenler için ücretsiz bir hizmet sunuluyor mu?
Halk eğitim merkezleri belli bir kişi sayısının üstündeki taleplerde ücretsiz dil eğitimi veriyor. Yabancılar Şubesi de bazı illerde yardımcı oluyor. Geçici olarak bu ülkede ikamet ettiğini düşünen bazı sığınmacılar dil öğrenme konusuna çok sıcak bakmıyorlar.

Mülteci ve sığınmacıların sosyal entegrasyon sürecinden bahsedebilir misiniz?

Adama barınak verilmiyor; ne sosyal entegrasyonu. Anadolu’nun ücra köylerine gönderiliyorlar. İnsanların aklında mülteci deyince vatanına ihanet edip gelmiş yanılgısı olduğu için çok sıcak karşılamıyorlar. İran’dan kaçıp gelmiş bir hrıstiyan şu cümleyi sarfetti: “Ben ülkemde dinimi yaşayamadığım, zulüm gördüğüm için buraya kaçtım. Ama bu ilde de hrıstiyan olduğumu söyleyemiyorum. İran’dan geldiğim için herkes beni müslüman sanıyor.” Özellikle Afrikalılar çok hakarete maruz kalıyor. Bir tanesi bana öğrendiği ilk Türkçe kelimenin ‘maymun’ olduğunu söylemişti. Gezdiğimiz illerden birinde Milli Eğitim Müdürlüğü şöyle bir uygulama başlatmış: Çocukların okula gittiklerinde çok dışlandıklarını farketmişler. Okullar başlamadan 15 gün önce çocuklar için entegrasyon kampı başlatmışlar. Ama bu durum o bölgedeki Milli Eğitim Müdürlüğü’nün inisiyatifi. Yine standart bir uygulama olmadığı için, kurumların başında duran insanların iyi niyetiyle gelişen çabalar bunlar.

Mülteci ve sığınmacı statüleri göz önünde bulundurulduğunda hukuki ve idari anlamda Türkiye’nin bir göç politikası var mı?
Var. Kimse gelmesin. Gelenler de mümkün olduğunca çabuk gitsin. Şöyle bir sorun var: Türkiye kale Avrupasının hendeğidir. Devlet coğrafi sınırlamayı kaldırırsa yılda 800 bin olan başvuru sayısının 1 milyon 800 bine çıkacağını iddia ediyor. Bu sayıyı artttırırsam mülteci statülerini tanıyıp yerleştirmem lazım bu insanları. Bu sorumluluk paylaşımında hem maddi hem manevi desteğe ihtiyaç var. Ama diğer taraftan istatistiksel olarak Avrupa’nın kabul ettiği mülteci sayısına baktığımızda giderek düşüyor. Avrupa’daki mülteci kampları da iç açıcı yerler değil. Mesela Yunanistan’da mülteci kabul oranı yüzde 1 bile değil. Uluslararası göç politikası Türkiye’nin ulusal göç politikasını da etkiliyor. Ülkeye insan sokmamak üzerine bir politika var. Hatta Türkiye’nin göç politikasıyla ilgili en büyük para, emek ve zamanın akıtıldığı yer uluslararası kaçak göçün durdurulması. Sınırların korunmasına yönelik bir politika var burada. Buna devlet güvenlik politikası olarak bakıldığı sürece mültecilerin hayat güvencesi hiçe sayılıyor.

Siz Helsinki Yurttaşlar Derneği olarak, mülteci destek programı altında nasıl bir uygulama yapıyorsunuz?
Sığınma başvurusunda bulunmak isteyen ya da bulunmuş insanlara hukuki destek veriyoruz. Daha çok BM mülakatlarına hazırlıyoruz. Dosyası reddedilmiş, temyize başvuracak kişilere hukuki destek veriyoruz. Geçen yıl yoğunlukla misafirhane dedikleri gözaltı merkezlerinden başvurular oldu. Ülkeye kaçak yollarla girmiş, ama sığınma başvurusunda bulunmadan yakalanmış ve bu durumu ispat edemeyen insanlar başvuruyor. Sığınma başvurusunda bulunmamış ya da istemeyen kişilere hukuki desteğimiz olamıyor. Çocuğu doğup nasıl kayıt ettireceğini bilmeyen ya da evlenmek isteyenlere de destek sağlıyoruz. Bunun dışında uydu kentleri gezip saha çalışması yapıyoruz. Bu bölgelerde duyarlılık yaratmaya çabalıyoruz. Önümüzdeki dönemde yerinde destek sağlamak adına uydu kentlerde yaşayan avukatlara mülteci hukuku eğitimi vereceğiz.

Karanlığa Karşı Tepkiler
İstanbul Bilgi Üniversitesi Toplum Gönüllüleri ( BilgiTog) tarafından 4 yıldır düzenlenen Karanlığa Karşı Tepkiler etkinliğinin bu yılki konusu da mülteciler. Her yıl başka bir tema çerçevesinde oluşturulan etkinlik 28 Nisan – 6 Mayıs tarihleri arasında santralistanbul’da gerçekleşecek. Mültecilik konusuna toplumun dikkatini çekmeyi ve bu konuda duyarlılık oluşturmayı amaçlayan BilgiTog konferans, fotoğraf sergisi ve konser düzenlenecek. Portecho, Post Dial, Oak ve Kaan Düzarat (dj set) tarafından verilecek konserlerin geliri ise konuyla ilgili çalışmalar yürüten İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı’na aktarılacak.
2 Mayıs Cumartesi günü BMMYK, Helsinki Yurttaşlar Derneği ve Uluslararası Af Örgütü’nün temsilcilerinin katılımıyla düzenlenecek Mülteci başlıklı konferansın ardından aynı gün Sığınmacı ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği tarafından seçilmiş fotoğraflardan oluşan bir sergi de açılacak. Etkinliklerle ilgili ayrıntılı bilgi http://karanligakarsitepkiler.blogspot.com ve http://www.bilgitog.info adresinden edinilebilir.

Yorum yazın