Medya

İsmet Berkan’a İnci cevabı: “Ama”

Yazan: Gökhan Tan
ismetberkan.blogspot.com

İsmet Berkan’ın “İnci Pastanesi militanlığı” yazısına cevap verirken kullandığı “ama”, “eleştiriyi olgunlukla karşılayan” tavrını “eleştiriyi olgunlukla ama üstten karşılayan” tavra dönüştürüyor.

Fotoğraf: ismetberkan.blogspot.com

Fotoğraf: ismetberkan.blogspot.com

Berkan, “Beni de eleştiren, güzel toparlanmış bir haber. Ama keşke bu haber 'galeyan' günü yayınlanmış olsaydı” diye cevap verdi. (Fotoğraf: ismetberkan.blogspot.com)

 Gazeteci İsmet Berkan, cuma gecesi T24’te yayınlanan “İnci Pastanesi militanlığı” başlıklı yazıma dün kendi blogunda yer ve cevap verdi. Kısa yazısında “Beni de eleştiren, güzel toparlanmış bir haber… Ama keşke bu haber 'galeyan' günü yayınlanmış olsaydı…” başlığını kullandı.

Şunu söyledi Berkan: “Madem İnci bu denli önemli bir yer, burasıyla ilgili gelişmeleri çok önceden beri izliyor olmalıydık, gazeteler bizi bilgilendirmeliydi. Yani, o gün duyarlık sergileyenlerin (ki içlerinde gazeteciler de vardı) bu konudan o sabah haberdar olmasını eleştiriyordum kendimce.” Arada kendisini de eleştiren “haberimi” yerinde buluyor, tam bilgiyle yapıldığını dile getiriyor. İsmimi vermese de..

Buraya kadar söyledikleri “eleştiriyi olgunlukla karşılayan” bir tavır olarak yorumlanabilir. Gelgelelim bundan sonrasında, kendisinin de ifade ettiği gibi bir “ama” var:

Ama bir sorun var: Gazetecilik günlük bir iştir, keşke bu haberdeki bilgiler o tahliye günü tepki verenlerin de yararlanabileceği bir zamanlamada yayınlamış olsaydı. Buyrun, haber burada, hâlâ İnci Pastanesi ile ilgileniyorsanız, bence okuyun…” diyerek yazımın linkini veriyor.

İşte bu amayla birlikte, yukarıdaki “eleştiriyi olgunlukla karşılayan” tavra da bir “ama” ekleniyor: “Eleştiriyi olgunlukla ama üstten karşılayan” tavra dönüşüyor bence. Neden böyle düşünüyorum?

“Geciken” bilgi

Öncelikle: Berkan “Keşke bu haberdeki bilgiler o tahliye günü tepki verenlerin de yararlanabileceği bir zamanlamada yayınlamış olsaydı” derken kısmen haklı. Haklı derken, tahliyenin gerçekleştiği 7 Aralık ile yazımın T24’te yayınlandığı 21 Aralık arasındaki zaman dilimini kastediyorum. Berkan işin gerçeğinin “olayın ve kendisinin Twitter’da bu olay üzerine yazdıklarının üstünden 14 gün geçtikten sonra” ortaya çıkmasını “geç kalmış” bir “haber” olarak değerlendirebilir.
 
Değerlendirilebilir, “ama” iki soru çıkar karşımıza: 1) İnci Pastanesi’nin tahliye edileceği, tahliyenin gerçekleştiği 7 Aralık’tan önce bilinmeyen bir gelişme miydi? 2) Berkan’ın “haber” olarak nitelendirdiği “İnci Pastanesi militanlığı” başlıklı yazım bir haber miydi yoksa analiz mi?

Berkan ilk sorunun cevabını, habervs.com üzerinden linkini verdiği yazıma bağlı, 5 Aralık tarihli bir haberde de bulabilirdi. Bilgi Üniversitesi öğrencisi ve HaberVs muhabiri Hüseyin Aldemir imzalı “Profiterolün ‘İnci’sine veda kararı” başlıklı haberde, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin tahliye kararını onadığı bilgisi yer alıyordu. Zaten haber en çok yayınlandığı gün değil, pastanenin tahliye edildiği 7 Aralık’ta okundu. Büyük ihtimalle tahliyeyi merak edenler İnci Pastanesi’nin google’larken karşılarında buldular bu haberi.

Haber öğrenciye kalıyorsa..

Aldemir’in haberindeki eksik ise, Yargıtay’ın tahliye kararını ne zaman onadığı bilgisinin yer almaması. Ve bu eksiklik, kararın çok yeni bir gelişme olduğu algısına neden oluyor. Oysa Yargıtay, pastanenin tahliyesini 18 Ekim’de onamış. Gelgelelim haberdeki eksiklik de Berkan’ı haklı çıkarmıyor. Çünkü “tahliyenin kesinleştiği” haberi, tahliye gerçekleşmeden iki gün önce yayınlanmış. Yani Berkan’ın da söylediği gibi tahliye gökten zembille inmemiş.

Kaldı ki, 18 Ekim’de alınan kararı, karardan 1,5 ay sonra ilk kez duyurmak gazetecilik öğrenimi gören bir öğrenciye kalıyorsa Berkan “Madem İnci bu denli önemli bir yer, burasıyla ilgili gelişmeleri çok önceden beri izliyor olmalıydık, gazeteler bizi bilgilendirmeliydi” diyerek ayrı bir vahametin tespitini de yapmış oluyor. Evet, basınımız, gazeteler -önemli ya da önemsiz buldukları- İnci Pastanesi’yle ilgili bu önemli gelişmeyi 1,5 ay boyunca atlamış.

Gözden kaçmaması gereken bir başka şey de bu atlamanın çoğu zaman ilgisizlik, belki tembellik ama kimi zaman da kasten yapılabileceği gerçeği. Örneğin, geçiniz Yargıtay’ın 18 Ekim’deki tahliye kararını, İnci’nin tahliye olduğu haberi 8 Aralık tarihli Sabah, Zaman ve Star gazetelerinde yer almıyor. İstanbul ve yargıyla ilgili kararları çoğu kez en önce ve ilk elden duyan üç gazeteden söz ediyoruz.  

Haber mi analiz mi?

Gelelim ikinci “ ‘İnci Pastanesi militanlığı’ yazısı bir haber mi yoksa analiz mi?” sorusuna. Bu teknik ve cevabı okuyucuyu sıkması muhtemel bir soruya benziyor. Cevaplamaya çalışayım.

Berkan’ın “haber” olarak tanımladığı yazımdaki haber aslında sadece iki cümle ile sınırlı. Merak edip, işin gerçeğinin ne olduğunu yazmak isteyen birine bir telefon kadar yakın iki cümle: “Bazı haberlerde iddia edilenin aksine İnci Pastanesi tahliye kararından haberdardı ancak bu tahliyenin zamanı kendilerine bildirilmemişti. Pastanenin bulunduğu Serkl Doryan binasının yeni kiracısı Kamer İnşaat’ın, binanın son kiracısı İnci Pastanesi’ne teklif götürdüğü iddiası ise pastanenin işletmecisi Musa Ateş ve avukatı tarafından doğrulanmıyor.”

Bu iki cümle sanırım “Twitter’ın galeyana geldiği” 7 Aralık ile, yazının yayınlandığı 21 Aralık arasında gazetecilerin yapmadığı şeyi cevaplıyor. Somut bilgiye dayanmadan yazma gibi bir kabiliyetim yok. Yazmaya çalıştığım her şeyde, konu daha önce basında haber olsa dahi, kaynağa doğrudan ulaşmaya ve yeni bir bilgi olup olmadığını öğrenmeye çalışıyorum. Zaten yeni ya da atlanmış bilgi olduğunu düşünmesem, o konuyu sorgulamak için motivasyon da duymayacağım.  

Temel bir sorun

Nihayetinde yapmaya çalıştığım şey bir analiz. Bunu yaparken, konuyla ilgili haber örneklerinden de faydalanabilirdim. Ama Twitter’ı seçtim. Çünkü Berkan’ın konuyu yorumlarken Twitter'da yaptığı “militan gazetecilik” tespitinin yerinde ve aktarmaya çalıştığım çatışmayı özetler nitelikte olduğunu düşündüm.

Çünkü “militan gazetecilik” bence de Türkiye basının temel sorunlarından. Eğer Berkan’ın Twitter’da yazdıkları doğru ise İnci Pastanesi’nde yaşananlar, bu tespitinin güncel bir örneğini oluşturuyordu. Bu soruların peşine düştüm ve yazıyı, zaman zaman yazdığım Radikal İki’de yayınlanacağını umarak kaleme aldım. Okuyucularının bildiği üzere Radikal İki, bir haber eki değil.

Kendisi hakkındaki görüşlerime ihtiyacı olmadığına emin olsam da Berkan’ın, ülkedeki sorunlu gazetecilik faaliyetine de kafa yoran, gelişmeleri analitik değerlendirebilen, üretken bir gazeteci olduğunu düşünüyorum. Bir gün bir kanalda, ertesi gün diğerinde görünerek ve haftada dört gün gazetede yazıyor. Demek ki söylediklerine önem veriliyor. Berkan bununla da yetinmeyerek her gün kendi blogunda yazıyor ve beğendiği yazıları okuyucusuyla paylaşıyor. Yerli yabancı popüler ya da bilimsel yayınları takip ediyor. Kısaca her günü yazma, üretme ve paylaşma faaliyetiyle dolu az sayıda gazeteciden.

Benim için durum farklı: Hayatımı yazarak ya da haber yaparak idame ettirmiyorum. Mesleğim gazetecilik olsa da aktif işim bu değil. Yapmaya çalıştığım işin, gazetecilik öğretiminin karşılığında maaşımı ödeyen kurum İstanbul Bilgi Üniversitesi. Öğretim görevlisi olmamın dışında, bana gelir sağlayan düzenli bir işim de yok. Aksine, ne zaman kendim bir şeyler yazmaya kalksam, öğrencilere ayırmam gerektiğini düşüdüğüm zamandan çaldığımı hissediyorum. Şu an yaptığım gibi.

Neden “gecikti”?

Uzatmayım. Hayatımı yazarak kazanmadığım için ana akımda yazma şansım ve yazdıklarımın görünürlüğü, Berkan’la kıyaslanamaz. Ayrıca Berkan gibi fikri her an merak edilen biri de değilim. Radikal İki bu nedenlerle benim gibiler için değerli bir platform. Radikal’in eski yayın yönetmeni Berkan’ın da yakinen bildiği üzere bu haftalık ek, perşembe günleri bağlanıyor ve pazarları ana gazeteyle birlikte bayiide oluyor. Bir sayıyı kaçırmak, bir haftayı atlamak demek.

Her neyse, yazı Radikal İki’nin bugünkü nüshasına giremedi ve daha da “gecikmemesi” için T24’e gönderdim. Bu arada ilk kez T24’te yazımın yayınlanması, ucyuzotuzuc.com’da Rengin Arslan imzasıyla haberleştirildi. “Yazılarını Radikal İki'den takip etmeye alışık olduğumuz Gökhan Tan'ın yazısını T24'te görünce şaşırdık” diyen Arslan şu soruyu yöneltmiş:

“Ama bu kez de şeytan ayrıntıda gizli olabilir. Çünkü Tan, İnci Pastanesi üzerinden ‘militan gazetecilik’ yapıldığını söyleyen İsmet Berkan’ı da eleştiriyordu yazısında. Bildiğiniz gibi İsmet Berkan Ağustos 2010’a kadar Radikal’in Genel Yayın Yönetmeni'ydi. Şimdi de yine aynı grupta yer alan Hürriyet'in köşe yazarı. Acaba yazının Radikal İki’de yayınlanmamasının bununla bir ilgisi olabilir mi?”

Bu vesile ile Arslan’a da cevap vereyim:

Türkiye’de nesli tükenmeye yüz tutmuş editörlerin bulunduğu Radikal İki’nin, İsmet Berkan’ı eleştirmem nedeniyle yazıyı yayınlamadığı ihtimalini aklıma getirmiyorum. Kaldı ki dergide, Radikal’in mevcut yazarları hakkında dahi (örneğin Akif Beki) sert eleştiriler yayınlanıyor. Yazıyı, derginin bağlanmasına saatler kala gönderdim. O gün (20 Aralık) İstanbul’daki kar muhalefeti nedeniyle derginin erken bağlandığını ve yazımın bu sayıya giremediğini ise bir gün sonra öğrendim. Ve bunu öğrenir öğrenmez yazıyı T24’e gönderdim. Nitekim yukarıda uzun uzun anlatmaya çalıştığım gibi, yazının güncel bir haber olma niteliği ve iddiası da yok.

Yazının mecrası değişşe de, gazeteci İsmet Berkan’ın ismim geçmeyen cevabına nail oldum. Kendisine cevap yazmaya çalıştım. Umarım geç kalmamışımdır.

 “Hâlâ İnci Pastanesi ile ilgileniyorsanız.”

Yorum yazın