Gündem

‘İmamın Ordusu’nda neler var?

Yazan: HaberVs

Radikalgazetesi muhabiri Ertuğrul Mavioğlu, Ahmet Şık ve Nedim Şener‘in gözaltına alındığı 3 Mart’tan bugüne Türkiye’nin ismini en çok duyduğu gazetecilerden biri haline geldi. Meslek hayatının önemli bölümünü gazetelerin “mutfağında” geçiren bir gazetecinin, o tarihten beri görüşüne belki de en çok başvurulan isim olmasının iki nedeni vardı: Mavioğlu, Radikal’de editör olarak çalışmaya başladığı 2001’den, Şık’ın gazeteden […]

Radikalgazetesi muhabiri Ertuğrul Mavioğlu, Ahmet Şık ve Nedim Şener‘in gözaltına alındığı 3 Mart’tan bugüne Türkiye’nin ismini en çok duyduğu gazetecilerden biri haline geldi. Meslek hayatının önemli bölümünü gazetelerin “mutfağında” geçiren bir gazetecinin, o tarihten beri görüşüne belki de en çok başvurulan isim olmasının iki nedeni vardı:

Mavioğlu, Radikal’de editör olarak çalışmaya başladığı 2001’den, Şık’ın gazeteden ayrıldığı 2006’ya kadar onunla birlikte görev yaptı. İki gazetecinin ortak yanı ise özellikle “hak baberciliği” diye anlandırabileceğimiz disiplinde uzman birer editör ve muhabir olmaları. Bu mesleki paylaşım, Şık’ın Bilgi Üniversitesi‘nde çalışmaya başladığı dönemde de devam etti. İki gazeteci Kontrgerilla ve Ergenekon’u Anlama Kılavuzu, Kırk Katır Kırk Satır isimli kitabı 2010’da birlikte kaleme aldı. Bu bilgileri hatırlattıktan sonra Mavioğlu’nun, Şık’ın habercilik anlayışını ve dünya görüşünü en yakından bilen gazetecilerden olduğunu söylememize sanırız gerek yok.
İkinci ve daha güncel neden ise -malum olduğu üzere- polisin, 24 Mart’ta Radikalgazetesinin bulunduğu Hürriyet Medya Towers‘a girmesi. Polis, Mavioğlu’na haber vererek yaptığı bu “ziyarette” Şık’a ait İmamın Ordusuisimli kitap taslağının Mavioğlu’nun bilgisayarındaki nüshasına mahkeme kararı gereğince el koydu ve “örgüt dökümanı” olduğu gerekçesiyle sildi.

***

Yayınlanmamış -hatta ismi bile henüz netleşmemiş- bir kitap taslağı, olası ismi ve gördüğü muamele nedeniyle Türkiye’nin en önemli gündem maddelerinden biri haline geldi. Kamuoyu haklı olarak “Bu kadar önemli ‘kitapta’ ne vardı?” sorusunun cevabını öğrenmek istedi. Kimi gazetelerde ve internet sitelerinde, nereden ve nasıl ulaşıldığı anlaşılamaz bir şekilde sayfa numaraları dahi verilerek yapılan “alıntılar” dışında “kitabın” içeriği hakkında bilgi sahibi olamadı.

Ertuğrul Mavioğlu’nun bugünkü Radikal‘de yayınlanan “İmamın Ordusu’nda neler var?” başlıklı yazısı, -yukarıda bahsettiğimiz “alıntıları” saymaz isek- “kitabın” içeriğine dair net bir cevap veriyor. Mavioğlu’nun “Kitap yok edilmeye çalışıldığına göre okurun bunun içindekileri öğrenme hakkı tartışılamaz” diyerek kaleme aldığı yazısını yayınlıyoruz.

HaberVs

İmamın Ordusu’ adlı kitabın içinde ne var? Ahmet Şık’ın 3 Mart günü sabahı evine polis baskını yapıldığı andan beridir bu konuşuluyor. Ahmet Şık, kitap hazırlık çalışmaları sürerken evine baskın yapılmış, tutuklanmış, operasyonun ‘Kitapla ilgisi yok’ açıklaması da bizzat savcılık tarafından yapılmıştı.

Sonrasında İmamın Ordusu‘nu basmayı planladığı iddiasıyla İthaki Yayınevi’ne, Ahmet’in avukatı Fikret İlkiz’e, eşi Yonca’ya ve Radikalgazetesine geldiler. Buldukları her yerde İmamın Ordusu kitap taslağına el koyup sildiler. Kitap yok edilmeye çalışıldığına göre okurun bunun içindekileri öğrenme hakkı tartışılamaz.

Bilgisayarımdan silinen kitap taslağı ile ilgili zihnimdekileri tarttım. Okuduğunu bildiğim başka kaynaklarla konuştum. Bu bilgilerden yola çıkarak, İmamın Ordusu kitabına ilişkin herkesin hiç değilse bir fikir sahibi olabileceği bu yazıyı yazmaya karar verdim.Telif hakkıyla korunan basılmamış bu kitaptaki her şeyi ortalığa dökmek değil amacım. Kitap nasılsa bir gün basılacak ve herkes ayrıntıları okuyacak. Yazdıklarım, belki sanal ortamda “Ahmet Şık’ın kitabı bende de var” diyen yaklaşık 70 bin kişiye orjinal gelmeyebilir. Cümlelerim bilmeyenlere.

İşte o kitap

Kitabın giriş bölümünde tüm laiklik söylemlerine karşın devlet ile İslam arasındaki ‘ihtiyaç’ ilişkisi anlatılıyor. Ve şimdi laik kanadın ‘İslami tehlike’ dediği akımların, 12 Eylül döneminde cuntacılar tarafından palazlandırıldığı gerçeğine yapılan sıkı bir vurgu. Kitapta yapılan tespite göre, sol ve sosyalist akımların tasfiyesi karşılığında İslami hareketin palazlandırılması, ABD’nin ‘yeşil kuşak’ projesiyle doğrudan bağlantılı.

Kitapta sadece 12 Eylül döneminde değil, farklı dönemeçlerde de Fethullah Gülen cemaatinin uyumuna dikkat çekiliyor. İlk siyasi tedrisini ‘Komünizmle Mücadele Derneği’nde görmüş bir kişi açısından anormal bir durum da değil bu. Yeni Asya gazetesinden Mehmet Kutlular’ın uzun bir röportajından yer yer alıntılara da bu nedenle yer verilen kitapta, 12 Mart Muhtırası sonrasında devletin Gülen cemaatini desteklediği, aynı cemaatin 28 Şubat sonrasında ise Refah Partisi’ne karşı alternatif yapılmaya çalışıldığı anlatılıyor. Fethullah Gülen’in bu konudaki bir röportajından aktarılan pasajlarda, 12 Mart’tan sonra tutuklanmış ve yedi ay hapis yatmış olmasına rağmen Gülen’in devlete bağlılığında herhangi bir eksilme olmadığı vurgulanıyor.

Kitapta Fethullah Gülen’in hayatına ilişkin de uzun anlatımlar yer alıyor. Erzurumlu bir vaizken giderek küçük bir devletçik haline dönüşen bir cemaatle ilgili Ahmet Şık’tan çok önce yazılmış pek çok yazı ve kitapta da var bu bilgiler. Bu bilgiler arasında ilginç notlar da var elbet. Başta Yeni Asya çevresindeyken daha sonra ayrılıp Necmettin Erbakan’a yanaşan Gülen’in daha sonra onunla da bir savaşa girişmesi, MHP ile çatışmalar yaşaması vb. gibi olgular, cemaatin nasıl ince ince örgütlendiğine dair ayrıntılar.

Kitapta cemaatin temellerinin 1966 yılında atılması anlamına gelen Akyazılı Vakfı’nın kurucuları arasında olan Nurettin Veren’in bazı itiraflarına da yer veriliyor. Bu itiraflar arasında telefon dinleme kayıtlarının bizzat cemaat tarafından tutulduğuna ilişkin bazı iddialar var. Kitap, bu itirafların yalanlandığı bilgisini aktardıktan sonra, Işık Evleri örgütlenmesi, Gülen okulları ve Sızıntı dergisinin cemaat tarafından nasıl kullanıldığına dair bazı tespitlere yer veriyor. Kitapta, medyanın Gülen cemaati için önemi, Zamangazetesi, Samanyolu TV gibi yayın organlarına yapılan vurgular da var.

Kitapta Susurluk döneminde Gülen’in aldığı tutum, ayrı bir başlık halinde. Aktarılan bir röportaja göre Fethullah Gülen, Susurluk’un daha derinlere gitmesinin, milli birlik ve beraberliğe zarar vereceği inancında.

Zurnanın zırt dediği yer

AKP iktidarı döneminde Gülen cemaatinin bakanlıklar ve bürokrasi içinde nasıl hızla örgütlendiği anlatılıyor. Ve tabii yıllardır içten içe kaynadığı bilinen Emniyet teşkilatı içinde de. “Emniyet cemaatin silahlı birimi mi?” sorusu ortaya atılıyor ve yanıtı aranıyor. Polis okulları, İstihbarat, Organize Suçlar, Personel gibi birimlerde kitabın iddiasına göre Gülen cemaati tavan yapmış. Kitabın adının ‘İmamın Ordusu’ olmasının asıl nedeni de burada.

Kitaba göre, Gülen cemaati Emniyet içindeki örgütlenmesine Personel Dairesi’nden başladı. Ardından İstihbarat Dairesi. Çünkü İstihbarat Dairesi, teknik takip, izleme ve dinleme faaliyetleri konusunda son derece stratejik bir konumdaydı. Bunun için de yetişmiş insan gücüne ihtiyaç olduğu kesin. Kitabın buna dair de bir iddiası var: Işık Evleri’nde yetiştirilen gençler sistematik bir biçimde, polis kolejleri ve polis akademisine alındı. Bu gençlerin polis yapılması ve sonra terfi etmelerinde çeşitli oyunlar da söz konusu, kitaba göre. Sınav sorularının çalınması, hileli kuralar stratejik noktaları ele geçirmek için.

Kitapta çeşitli dönemlerde kaleme alınmış raporlar da var. Örneğin, 1991’de, başmüfettişlerin hazırladığı ‘hileli kura’ raporu, polis akademisindeki Gülen cemaatinin örgütlenmesiyle ilgili. Sonraki yıllarda yazılmış benzer nitelikteki raporların ardından açılan soruşturmaların ciddi bir yaptırıma yol açmadığını da okuyoruz. Ufak cezalar ise silinivermiş.

Kitapta cemaatçi polislere yer açmak için başka polislere yönelik ayak kaydırma operasyonları yapıldığı da yazılı. Kimliği belirsiz ihbarlar, kimi polislere kurulan tuzaklar anlatılıyor kitapta. Bazı polislere itibarsızlaştırma, rütbe düşürme yöntemleri kullanılarak bir yandan tasfiyeler yaşanırken, bir yandan da cemaatle ilişkili olduğu iddia edilen polisler kıdemlerine bile bakılmaksızın hızla terfi ediyorlar. Kitapta tüm bunlar isimler verilerek yazılıyor. Bu örnekler arasında Hanefi Avcı, Sabri Uzun, İsmail Çalışkan, Celalettin Cerrah ve Emin Aslan’a komplo düzenlendiği iddialarıyla ilgili oldukça geniş ayrıntılar da kitapta yer alıyor.

Ahmet Şık’ı kimler soruşturuyor?

Kitapta nasıra basmış olması ihtimali bulunan bir ayrıntı, kritik görevlerdeki kimi isimlerin Hrant Dink cinayetindeki rollerinden ötürü doğrudan suçlamaların odağında olmaları. ‘İmamın Ordusu’nda konu edilenlerin bir bölümü, aynı zamanda Ergenekon soruşturmalarını yürüten isimler. Bugün Ahmet Şık’a yöneltilen ‘Ergenekon örgütüne yardım’ suçlamasının kaynağı da büyük olasılıkla burada gizli. Ahmet Şık kitabında kime kimlerin, ne zaman ve nerede nasıl tuzaklar kurduğunu ve bundan nasıl lehine sonuçlar çıkardığını anlatmış ayrıntılı olarak.


Yorum yazın