Sanat

Hey, Mr DJ put a record on ‘academia’*

Yazan: Eda Türkmen

Diskcokeylik sadece bir hobi mi yoksa “meslek” denebilecek bir iş dalı mı? Kadir Has Üniversitesi’nde geçen hafta başlayan “DJ Akademi” programı bu soruyu yanıtlamak üzere kuruldu. Cibali’deki eski TEKEL Tütün Fabrikası’nın bugün üniversite olarak hizmet veren binasında sinema salonuna doğru ilerliyorum. Kadir Has Üniversitesi’nin müzik ve eğlence şirketi S&S Music Maker’la ortaklaşa başlattığı, profesyonel diskcokey […]

Diskcokeylik sadece bir hobi mi yoksa “meslek” denebilecek bir iş dalı mı? Kadir Has Üniversitesi’nde geçen hafta başlayan “DJ Akademi” programı bu soruyu yanıtlamak üzere kuruldu.

Cibali’deki eski TEKEL Tütün Fabrikası’nın bugün üniversite olarak hizmet veren binasında sinema salonuna doğru ilerliyorum. Kadir Has Üniversitesi’nin müzik ve eğlence şirketi S&S Music Maker’la ortaklaşa başlattığı, profesyonel diskcokey yetiştirme iddiasındaki Pioneer DJ Academy’nin ilk dersinin konuğuyum. İçeride ne olup bittiğini gerçekten merak ediyorum. Merakımın nedeni DJ’liğin Türkiye’de “hobi” olmaktan çıkıp bir “meslek” mertebesine gerçekten de erişip erişemediği… Doğrusu bu alanda çok bilgi sahibi değilim. Ama “ne derece profesyonel olabilir ki” diye düşünmeden edemiyorum. Derken kapının önünde beni bekleyen, programın kurucularından Salih Saka’yı görüyorum ve içeri giriyoruz.
Ders başlamadan, salonda hummalı bir çalışma var. Teknik ekipmanlar sahnenin ortasındaki uzun masaya dizilmiş, müzik sistemi tüm öğrencilerin görebileceği bir şekilde sergileniyor. Daha kimse gelmemiş, eğitmenleri ilk dersin heyecanı sarmış, aralarında konuşuyorlar. Saka’yla sohbete koyuluyoruz. “DJ’liğin hak ettiği yerde olmadığını düşündüğümüzden dolayı, bu işi akademik bir boyuta taşımaya karar verdik” diyor ve ekliyor: “İlk defa bu alanda bu kadar profesyonel bir çalışma yapılıyor.” Eğitim sürecinin nasıl ilerlediğini sorduğumda Saka, DJ Sertifika Programı’nı “basic” ve “pro” olarak ikiye ayırdıklarını, “basic” programının temel müzik eğitimini kapsadığını, “pro”nun ise daha ileri seviyede eğitim almak isteyenler için olduğunu anlatıyor. Öğrenci gruplarının yaş aralıklarına göre sekiz dokuz kişiden oluştuğunu, isteyenlerin tek kişilik dersler de alabildiğini ifade ediyor.

DJ’liğin yarısı…

Tam o sırada akademinin ilk öğrencileri salona giriyor. Üniversiteli iki genç, “Bir şey kaçırmadık değil mi” diyerek, koşar adım sahneye doğru iniyor. Müziğe ilgileri daha ilk anda göze çarpıyor. Vücut dilleri, bu izlenimi doğrular nitelikte. Bir şarkıya eşlik ediyor veya tempo tutuyorlarmış gibi dinliyorlar karşılarındakini. Derken, orta yaşlı bir adam ve arkasından yine aynı yaşlarda bir kadın giriyor içeri. Hava şartları (o gün İstanbul’a sezonun ilk karı yağmıştı) sebebiyle gruptaki diğer dört kişi derse katılamıyor.

Öğrenciler kendilerini tanıtıyor ve üç bölümden oluşan ders başlıyor. İlk eğitmen, Ses Mühendisi Ali Mobaseri. Meslek tanıtımıyla giriyor konuya. DJ’liğin aslında radyo kökenli olduğunu, daha sonra gece kulüpleri ve değişik alanlara yayıldığını, bunun da teknoloji ile doğru orantılı olduğunu anlatıyor. Sosyal olarak insanları anlayabilmenin gerekliliğini ise şöyle açıklıyor: “Müzik çalmak bu işin yüzde 50’sidir, geri kalan yarısı ise insanları tanımak, rahatlık, vücut dilini iyi bilmek ve bunu karşındakine iyi yansıtmaktır.”

Dans müziği mi, yemek müziği mi?

“Bir DJ’i kaç kere dinlerseniz onun iyi olup olmadığını anlarsınız” diye soruyor öğrencilerine Mobaseri. Değişik yanıtlar geliyor. Çoğunluk, bir defanın yeterli olacağı görüşünde. “Bir DJ’i en az üç kere dinleyin. Bir kere dinlerseniz hayal kırıklığına uğrarsınız” diyor eğitmen: “Eğer ikisinde de iyi çalıyorsa, o adam tamamdır.” Radyo DJ’liğinin eskisi gibi olmadığına da değiniyor Mobaseri: “Dijital çağda DJ’lere çok az iş düşüyor. Her şey yayın akışına kaydedilebiliyor.”
Öğrencilere yönelttiği bir diğer soru “Dans müziği mi yapmak istersiniz, yemek müziği mi” oluyor. Herkes “dans müziği” cevabını veriyor. Üstelik sebepleri de aynı: “Dans müziği çalarken, insanların eğlendiklerini görüp motive olabiliyorsunuz, yemek müziğinde ise kimse sizi dinlemiyormuş gibi hissediyorsunuz.” Mobaseri, bu cevaba aldığı eğitimden yola çıkarak yorum getiriyor:

“Yanılıyorsunuz. Kulak, her zaman duymakla mükelleftir. Yemek müziği çaldığınız zaman tepki bir saat sonra gelir. Eğer insanların yüzleri gülüyorsa, yemeklerini beğenmişlerse, masadaki romantik ortam devam ediyorsa, siz iyi müzik yapıyorsunuz demektir. Düşündüğünüzün aksine dans müziği yaparken, o kalabalık içinde mutsuz insanları fark etmek sizin için çok daha zor olacaktır.”

Meslek tanıtımından sonra sıra teknik ekipmanlara geliyor. Kurulu müzik sisteminin bütün aletleri, uçlarına bağlanan kabloları, hepsinin görevleri tek tek ayrıntılı olarak anlatılıyor. Bunların yanında çok genel bilgilere de yer veriyor Mobaseli. Bizlere “Ah, nerede o eski şarkılar” dedirtenin, artık neredeyse hiç kullanılmayan analog kayıtlar olduğunu söylüyor. “Galaxy Music analog kayıt yapmaya devam ediyor. Bu yüzden Rolling Stones yılın altı ayını Galaxy’de geçiriyor.” Tüm bunları açıklarken bir eline plağı, diğer eline CD’yi alıyor, başlıyor farklarını anlatmaya. İnsan müzik bilgisine doyduğunu hissediyor.

Müzikle doymak

Üç saatlik derste iki kez, 10’ar dakikalık ara veriliyor. Arada bile sohbetler devam ediyor. İnsan bir su içer, tuvalete gider değil mi? Ama öğrencilerin hevesi temel ihtiyaçları bile unutturacak düzeyde. Ortak nokta müzik olunca, kırk yıldır tanıyor sanki insanlar birbirini. Sohbete katılmayan tek kişi eğitmen Erol Çağatay Zımba. Öğrencilerin neyin ne olduğunu daha iyi anlamaları için, resim öğretmenlerini aratmayacak şekilde tahtaya bir “DJ seti” çiziyor. Aranın sona ermesinden sonra “sinyal akışı” konulu ikinci ders başlıyor.

Bu son bölümde herkes sahneye gelip, tüm aletleri ayrıntılı olarak inceliyor. Eğitmenlerin ders anlatışını dikkatle takip eden Salih Saka’nın sesi duyuluyor bir anda: “Müziksiz diskcokeylik dersi olur mu hiç?” Ve Barry White’ın kadife sesi, salonun dört bir yanını sarıp sarmalıyor.

Ders bitiminde eski Tütün Fabrikası’nın çıkışına doğru yürürken, bu binaya gelirken kafamda uçuşan soruların cevaplandığını hissediyorum. Bu projenin kimler için, ne amaçla gerçekleştirildiğini şimdi daha iyi anlıyorum: Pioneer Dj Academy müzik tutkunlarına, profesyonel müzik yapma olanağı veriyor.

8 Mart’ta başlayan sertifika programı, altı hafta boyunca haftada iki akşam devam edecek. Bu programı asıl farklı kılan, müziği bir yaşam tarzı olduğunu göstermesi. Kurucusundan eğitmenine, asistanından öğrencisine, orada bulunanların heyecanı bunu doğruluyor. Onlarla paylaştığım üç saatten sonra, Salih Saka’nın sloganı haline gelen Nietzsche’nin ünlü sözü, benim için de anlam kazanıyor:

“Sans la musique, la vie serait une erreur.” – “Müziksiz hayat, bir hatadır.”

*Madonna’nın “Music” isimli parçasının sözleri: “Bir şarkı çal bay DJ”

Yorum yazın