Yaşam

Engelle okumak

Yazan: Ezel Nuhoğlu - Didem Şengül
Ezel Nuhoğlu

Üniversite öğrencisi 4 bin engellinin sorunları, Türkiye'deki 8,5 milyon engelliden farklı değil. Bilgi Üniversitesi öğrencileri anlatıyor

Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) 2011 verilerine göre üniversitelerimizdeki engelli öğrenci sayısı 3 bin 573. Türkiye’de toplam 8,5 milyon engelli olduğu göz önüne alındığında, üniversiteye devam etme imkanı yakalayan azınlığın “şanslı” olduğunu düşünmemiz mümkün. Peki bu şans hangi koşullarda kullanılıyor? Sayıların düşündürdüğünü bir yana bırakırsak engelli öğrenci, üniversitede hangi şartlarda öğrenim görüyor?

İstanbul Bilgi Üniversitesi öğrencileri Samet Fidan, Müge Yıldırım ve Mert Güney, HaberVs muhabirlerine “engelle okumayı” anlattı.

Önce ulaşım!

Öğrencilerin üniversitede karşılaştığı sorunlar, gerçekte hayatın hemen her alanında engellilerin yüzleşmek zorunda kaldığı sıkıntılardan çok farklı değil. Bunların başında da ulaşım geliyor.

Virütik bir hastalık nedeniyle yürüme yeteneğini ilkokuldayken kaybeden ve tekerlekli sandalye kullanan psikoloji öğrencisi Müge Yıldırım (20) “Ulaşımla ilgili bir problemim olmasaydı hayatımın çok daha kolay olacağını söyleyebilirdim” diyor: “Metrobüs, minibüs, taksi kullanabileceğim ulaşım araçları değil. Sadece belli otobüsleri, vapurları ve metroları kullanabiliyorum o kadar. Tabii onlar da her yere gitmiyor. Ama tek sorun ulaşım araçları da değil. Neredeyse bütün binaların girişi merdivenli. Kaldırımlarda rampa yok. Devlet, engelli olmanın ne olduğu ya bilmiyor ya da önemsemiyor. Rampa yaptıkları kaldırımlarda da rampanın sonuna mantar koymuşlar.”

Medya öğrencisi Mert Güney (22), annesi Mualla Güney’ın kullandığı araçla geliyor üniversiteye. Anne Günay, tekerlekli sandalye kullanmayan ama destek almadan da yürüyemeyen oğlu adına konuşuyor: “Maddi gücümüz yeterli olduğu için ulaşımı kendi imkanlarımızla sağlayabiliyoruz. Çünkü oğlumla toplu taşıma aracına binmem mümkün değil. Bu nedenle evimize yakın okullarda okudu hep Mert” diyor.

Gitmek de zor, kalmak da zor..

Hukuk öğrenimi gören, doğuştan görme engelli Samet Fidan (23), kampüse ulaşmak kadar kampüs içinde hareket etmenin de güçlüğüne dikkat çekiyor: “Üniversitenin Dolapdere kampüsünde, servis durağı ile eğitim binaları arasındaki alan otopark olarak kullanılıyor. Araçlar belli bir düzende park etmediği için her seferinde kendimi bir labirente girmiş hissediyorum. Otoparkı aşşam bile her seferinde farklı bir yere çıkıyorum ve merdivenleri bulmakta zorlanıyorum.” Santral kampüsünde öğrenim gören Müge Yıldırım’ın sözleri, ulaşım sorununun “içeride” de devam ettiğini destekler nitelikte: “Bir binadan diğerine tekerlekli sandalye ile giderken o kadar çok sarsılıyorum ki midem bulanıyor. Hele kendimi zaten iyi hissetmiyorsam o zaman iyice çekilmez hale geliyor.” Tekerlekli sandalyesini ancak bir başkasının yardımıyla hareket ettirebilen Yıldırım’a göre “sağlıklı biri için bile uygun olmayan yollarda hareket etmek bir engelli biri için neredeyse imkânsız.”

Samet Fidan, belki de birçok eğitim kurumunun  paylaştığı bir başka sorunu “Okulun önünde yaya geçidi de yok” sözleriyle vurguluyor: “Dönüş servisleri, güzargahı gereği okula girmiyor. Servise ulaşmak için okulun önündeki Dolapdere Caddesi’nin karşı şeridine geçmek durumundasınız. Yaya geçidine kadar yürümek zorunda kalıyorum. Ve her seferinde servisi kaçırıyorum.”  

Engelliye engel engelsiz

Müge Yıldırım ve Samet Fidan, Bilgi Üniversitesi’nin Tophane yurdunda kalıyor. Engelliler için yurttaki koşulların üniversite göre daha iyi olduğu görüşünde her ikisi de: “Engelli asansörü ve rampalar mevcut. Belki sorun diyebileceğim tek şey banyolar olabilir. Banyolar çok küçük. Ama ona rağmen o banyoyu bana uygun hale getirmek için gerçekten uğraştılar” diyor Müge Yıldırım.

Gelgelelim engellilerin hayatını kolaylaştırmak için yapılanlar engelliler tarafından kullanılmıyor her zaman. “Belediye rampa yapıyor rampanın önüne insanlar araçlarını park ediyor” diyor Mualla Güney: “Engelli asansörlerini, tuvaletlerini de onlar kullanıyor. Mert lisede iken engelli tuvaleti olmadığından biz yaptırmak zorunda kaldık. Birçok yerde engelliler için gereken alt yapı mevcut değil. Mevcut olsa bile ya bozuk ya da depo olarak kullanılıyor. ”
Hayatın “doğal akışında” engelliye yer yok. “Dikkatsiz yürüyen insanlar birçok defa  bastonumu kırdı. Ve hiç umursamadan yollarına devam edenler oldu. Arabalarını kaldırıma park ediyorlar. Yolun içerisinden yürümek zorunda kaldığım için birçok kez ayağımın üzerinden araba geçti, yaralandım. Zaten dışarıya çıktığımda da sorun yaşıyorum yeterince. Örneğin Taksim Yayalaştırma Projesi’ne başlamasıyla birlikte biçimsiz koyulan dubalar, direkler, yerlerinden fırlayan parke taşların oldukça sıkıntı yaratıyor. Toplu taşıma araçlarında özellikle otobüslerin ses sistemlerinin çalışmaması, sesli trafik lambalarının olmaması ve umumi yerlerdeki elektronik makinaların dokunmatik olması benim için büyük problem oluşturuyor” diyor Samet Fidan. 

Ayrımın pozitifi

Öğrencilere göre, toplumun kendileriyle empati kurma çabası da her zaman olumlu sonuçlar vermiyor. Engelliler kayrılmaktan ziyade sıradan insan muamelesi görmek istiyor. “Çok belirgin bir pozitif ayrımcılık var. Genelde sıra beklememe falan izin vermiyorlar. Şikayet ettiğimden değil ama bana farklı bir insanmışım gibi davranmamaları, gözleriyle sürekli takip etmemeleri beni daha mutlu eder” diyor  Müge Yıldırım. Samet Fidan ise bu çabayı “Bir çay bahçesine gidip çay içmek istediğimde garsonlar, bana kaç şeker istediğimi bile sormadan kendi kafalarına göre şeker koyup getiriyorlar” sözleriyle açıklıyor: “Ya da dükkan sahibi yemeğimi yedikten sonra benden para almak istemiyor. Bu tür davranışlara kendimi dilenciymişim gibi hissetmeme neden olabiliyor.”

1 Yorum

Yorum yazın