Sanat

Düğün salonunda devrim

Yazan: Müge Doğrular

İlk kez geçtiğimiz yıl MTV ekranında, “Heart Breaker” isimli ilk klibiyle gördük onu. Takım elbiseli, sakallı ve dazlak adam göğüsüne kadar açtığı beyaz gömleğinin yakalarını düzeltiyor, İngilizce söylüyor ve imajıyla ilişkilendirilemeyecek bir müzikte dans ediyordu. Bu imajın ve müziğinin, Türkiye’den çıktığına dair pek bir işaret vermiyordu. İsmi hariç. Zamanla öğrendik Bedük’ü. Festivallerdeki canlı performanslarına tanık […]

İlk kez geçtiğimiz yıl MTV ekranında, “Heart Breaker” isimli ilk klibiyle gördük onu. Takım elbiseli, sakallı ve dazlak adam göğüsüne kadar açtığı beyaz gömleğinin yakalarını düzeltiyor, İngilizce söylüyor ve imajıyla ilişkilendirilemeyecek bir müzikte dans ediyordu. Bu imajın ve müziğinin, Türkiye’den çıktığına dair pek bir işaret vermiyordu. İsmi hariç. Zamanla öğrendik Bedük’ü. Festivallerdeki canlı performanslarına tanık olduk ve sahnedeki enerjisine hayran kaldık.

70’lerin ve 80’lerin popüler müzik anlayışını “kendi imkanlarıyla” günümüze uyarlayan bir müzisyen Serhat Bedük. Ankaralı, 30 yaşında. Dünyada DIY (“Do It Yourself”, kendi işini kendin yap) diye isimlendirilen bir anlaşıyla üretiyor. Kendi yapıp seslendirdiği müziği, evindeki stüdyosunda kaydedip, kendi plak şirketinde yayınlıyor. Bununla da yetinmiyor. Albüm tanıtımlarını ve görsel sunumları da hazırlıyor. Yaptığı işi “çok kişilikli gösteri” sloganıyla vurguluyor.

Bedük şu günlerde ikinci albümü “Dance Revolution” için bu kez 1990’ların bir düğün salonunda dans ediyor. Funk’tan house’a, diskodan elektronica’ya farklı stillere kayan dokuz parça ve iki adet remix’in bulunduğu bu albüm için çektiği ilk klip Automatik, internette yoğun ilgi görüyor.

SantralHaber muhabiri Serhat Bedük’e müzik anlayışını, projelerini ve “düğün salonu”nu konuştu.

“Justin Timberlake gibi seksi görünmeye çalışmak hata olur”

Automatik parçasına çektiğin klip gerçekten başarılı. Son dönemde MTV Türkiye’nin de açılışıyla Türk müzisyenlerin yurtdışında görünürlüğü arttı. Emre Aydın MTV European Music Awards’ta ödül aldı. Bu klibin Türkiye’yi yurtdışında yanlış yansıtabileceğini düşünüyor musun?
Bir işi yaparken “Türkiye’yi nasıl temsil edeceğim” diye düşünürsem işin içinden çıkamam. Türkiye’nin bayrağını taşıma, Türkiye’yi tanıtma gibi bir amacım yok. Amacım kendi duruşumu ve şarkımı tanıtmak. Zaten şimdiye kadar temsilcilik misyonunu üstlenen insanların da yaptığı işleri gördük, Türkiye’nin şu anda Avrupa ve Amerika’da Arabistan gibi tanındığını biliyoruz. Demek ki burda geçmişten gelen bir hata var. Derdim yaptığım işin özünü yansıtmak. Bu şarkı ve klibin de birebir yansıttığını düşünüyorum. alt metni benim bu topraklarda ne yaptığımın ve ne kadar eklektik bir iş yaptığımın göstergesi. Ben ayrıca klibin ülkeyi olumlu tanıttığını düşünüyordum, klibi izleyen yabancı arkadaşlarıma ne anladıklarını sorduğumda “kültür kültürdür” cevabını alıyorum. İtalyan bir arkadaşım “Bizim de 1992’de düğünlerimiz, kırsal geleneklerimiz böyledir” dedi. Justin Timberlake gibi seksi görünmeye çalışıp onun tarzı klipler çeksem yanlış yapmış olurdum, bu tarz klipler çok çekiliyor. Automatik klibin eşi benzeri şu anda yok, amaç yunik (benzersiz) olmak.

İnternette Automatik ile yorumları okudum. Youtube’daki meşhur “Crazy Dance in Kayseri” video’sundan esinlenilmiş olacağını yazmış biri…

Crazy Dance in Kayseri nefis bir video, ama o videodan esinlenmek gibi bir durum yok. Kolbastı (Trabzon’da yaygınlaşan bir tür Roman dansı) ile ilgili internette çok video dönüyor, zaten bildiğim bir danstı. Youtube’da kolbastı diye arattığında Crazy Dance in Kayseri’nin yanında yüzlerce başka videoya da ulaşabiliyorsunuz. Ama “Oğlum bak bu çok tutar bir milyon tıklanmış bundan yapalım” diye bir şey tabii ki yok.

İş hayatına art direktör olarak başlamışsın. Şimdi reklamcılığa dair ne yapıyorsun?
Cenajans’ta art direktör olarak çalışıyordum. Ajans işini bıraktım, şu anda zaten herhangi başka yerde çalışacak zamanım yok, reklam bilgimi ve deneyimimi kendi işim için kullanıyorum.

Heavy Metal’den dans müziğine

Müziğe bir heavy metal müzik grubunda başlamışsın, şimdi elektronik müzik yapıyorsun. Metalcilerin senin gibilere “dönek” yaftası yapıştırmak gibi bir tutumu vardır. Ne dersin?
Heavy metal’i hâlâ dinliyorum. Hatta sırf metal değil sert müziği çok severim. Dönmek diye bir şey yok. Herkes gitar çalmaya Metallica ile başlar ya olay o işte.

İki albümün Even Better’ı da kendi plak şirketin Audiology Records’tan yayınladın. Şirkette işler ne alemde, başka sanatçılarla çalışmayı düşünüyor musun?
Başka sanatçılarla da ileride çalışacağız. Kafamda bir sürü proje var, görüştüğüm adamlar var, ama en az bir sene sonra. Yapılacak işlerin prodüktörlüğünden başlayarak her aşamasını üstleneceğim.

Son albümün Dance Revolution ekimde piyasaya çıktı. Aldığın geri dönüşler nasıl, memnun musun? Bundan sonra hangi parçaya klip çekeceksin?
Evet memnunum, olumlu dönüşler alıyorum. Bundan sonra Roundabout, Da Funkmaker, Hot Bitch, Too Shy, Disposable, Gimme Little Something parçalarına klip çekmeyi düşünüyoru. Hepsine çekeceğiz inşallah ama şu anda sırası belli değil.

“Avrupa’da ana akım, Türkiye’de alternatif kabul ediliyor”

Türkiye’de elektronik müzik sahnesini nasıl görüyorsun? Son dönemde sen, Portecho şimdilerde ise Zi-Punt gibi gruplarla biraz hareketlilik kazandı.
Sırf elektronik değil, ben daha çok indie (bağımsız, büyük plak şirketleriyle anlaşması olmayan müzikler) ile ilgileniyorum. Türkiye’de elektronik müzik de indie. Bağımsız müziğin her zaman desteklenmesi ve ilerlemesi gerektiğini düşünüyorum. Tek öğün tek çeşit yemek yiye yiye dinleyiciler kusacak hale geliyor, bağımsız müzik de yeni kapılar demek. Ben elektronik değil de daha çok dans müziği ile ilgileniyorum. Elektronik müzik daha farklı, benim yaptığım direk dans müziği, aslında Avrupa’da mainstream (ana akım) olan bir tarz, Türkiye’de alternatif ve bağımsız. Elektronik müzikte yeni bir açılım yapmak gibi bir derdim yok, işim basitçe dans ettirmek. Ben bir kapı açıyorum, diğer isimler başka kapılar açıyor. Eski kafalı yapımcılar milatlarını yavaş yavaş doldurduğu için yeni nesil, yeni açılımları indie müzikle yapacak. Zaten ana plak şirketleri artık çok büyük bütçeli işler yapamıyor. Geleceği bu açıdan güzel görüyorum.

İnsanların kendi çabasıyla (Do It Yourself) ürettiği müziğin krizden etkileneceğini düşünüyor musun?
Herkes zaten kişisel çabasıyla müzik yapıyor, krizden etkileneceğini sanmıyorum. İnsanlar zamanında kuyruklara girerdi ekmek için, elektrik günde iki kere kesilirdi Ankara’da. Bu bizim gördüklerimiz, bizden öncekiler kimbilir daha neler gördü… Kriz bence saçmalık, küçüldükten sonra tekrar büyüme olacak. Müzik sektörü şu anda daralıyor, ileride illa ki tekrar genişleyecek. Önemli olan rayını bulmak. Bunun için bana göre ilk adımlardan biri Türkiye’de iTunes’un piyasaya girmesi. (İnternet üzerinden dijital müzik satışı yapılan en önemli kaynaklardan biri iTunes ve hâlâ Türkiye’de kullanılamıyor.) Orada da başka güçler dönüyor gibi, iTunes gelemiyor bir türlü. iTunes’u buraya sokmayanlara bu durumu sormak lazım…

Son albümle ilgili bir şey eklemek ister misin?
İyi bir albüm, alsın insanlar. Konserlere gelsinler hep beraber eğlenelim!

Yorum yazın