Genel

‘Dereler ve kurbağalar çekilirse, insanlık sona kayar’

Yazan: Yusuf Yavuz

Kamuya ait kaynakların özelleştirilmelerinin yarattığı olumsuz sonuçlar üzerine yazdığı kitaplarla bilinen Tapu ve Kadastro eski Genel Müdür Yardımcısı, Yazar Orhan Özkaya, su kaynaklarının kullanım hakkının özel şirketlere devredilmek istenmesinin göl ve akarsuların yok edilmesi anlamına geldiğini söyledi. Türkiye’nin de imzaladığı Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’ni hatırlatan Özkaya, “Günümüzde birçok yaban yaşam zenginliğini kaybeden Türkiye, kalanları da yok […]

Kamuya ait kaynakların özelleştirilmelerinin yarattığı olumsuz sonuçlar üzerine yazdığı kitaplarla bilinen Tapu ve Kadastro eski Genel Müdür Yardımcısı, Yazar Orhan Özkaya, su kaynaklarının kullanım hakkının özel şirketlere devredilmek istenmesinin göl ve akarsuların yok edilmesi anlamına geldiğini söyledi. Türkiye’nin de imzaladığı Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’ni hatırlatan Özkaya, “Günümüzde birçok yaban yaşam zenginliğini kaybeden Türkiye, kalanları da yok etme riskini hidroelektrik santrallerle (HES) üstlenmiş olacaktır” ifadelerine yer verdi.

Özkaya aşağıdaki açıklamayı kaleme aldı:

İnsanoğlunun acımasız ve ölçüsüz bilim dışı tutumu, doğa tanımaz yaklaşım cahilliği sonucu dün yanın ekolojik dengesi alt üst olmuş durumda. Sanayideki gelişmeler hiç çevreyi gözetmeden sürdürülürse, atıklar derelere boşaltılırsa insanoğlunun kılcal damarları sayılan dereler kurur ve içinde barındırdığı tüm doğal organizmaların arasında en önemli canlı olan kurbağalar da yaşamdan koparak dünyanın dengesinin bozulmasına neden olur.

Toprağın en büyük beslenme kaynağı olan dereler, sanki onun saçları gibi capcanlı, bütün hücrelerine yayılarak yaşam verir. Teknolojik gelişmeler nedeniyle toprakta kullanılan kimyasal ürünler insanlığın geleceğini tehdit ettiği gibi, tarımın sözde yüksek verim uygulamasına yöneltilmesi, sanayi atıklarının derelere boşaltılması ve kurutulan dere yataklarının yapılaşmaya hoyratça açılması hızla bitirilmekte olan doğal yaşamın canlı organizmasız kalmasına ve bizi, büyük kuraklığı yaşamanın tanığı yapmaktadır.

Tarihin en büyük kuraklığını yaşayan Avustralya, bütün topraklarından kimyasal tarım uygulamalarıyla dereleri çekilmiş Avrupa, ABD tarımının yüzde ellisinden fazlasını üreten California Eyaleti ve ABD, hiçbir kontrol olanağı bulunmadan her türlü kimyasalı toprağa boca ederek küreyi yok ediyor. Toprağın kılcal damarlarını oluşturan dereler ise, bu kirlenmeden nasibini alıyor. Derelerin en büyük yaşam kaynağının oluşmasına neden olan kur bağalar da yaşamdan çekilmekte ve doğal dengeleri de bozulmakta. Erkek kurbağaların dişi haline dönüşmelerine yol açmakta. Bu da uygulanan kimyasalların ne kadar genetik tehlikeler içerdiğinin ve insanlığı tehdit eder boyuta geldiğinin göstergesi. İşte ülkemizde son uygulamalarla gözden çıkarılma ya başlanan dereler üzerine HES’lerin kurulması ve derelerin 22, 49 yıllığına kiraya verilmesi insanın kanını dondurmaya yetiyor. Ancak bu durum karşısında çevrecilerin ve köylülerin ayağa kalkması olaya halkın rıza göstermeyeceğinin bir yansıması…

Geçtiğimiz günlerde 225 HES projesinin ihalesinin ortaya çıkması üzerine çevre örgütleri; TSMYK (Türkiye Su Meclisi Yürütme Kurulu) ile TTKD’yi ( Türkiye Tabiatını Koruma Derneği) harekete geçirmiş; Antalya, Isparta ve Burdur’u kapsayan ‘dereler gönlünce aksın’ platformu çatısı altında bir araya gelerek mücadele kararı almışlar. Her şeyin özelleştirmelerle birer meta haline getirildiği bir ortamda, dünyanın hiç kirlenmemiş ve en doğal tarım toprakları olan ve dereleri tertemiz akan kaynakları gözden çıkarılmak üzere. Bu topraklar üzerinde bundan böyle ne dereler kalacak ve ne de kurbağalar!

Yaşamın kılcal damarları kuruyacak ve ona can veren kurbağalar çekilecek. Eğer yaşamdan dereler ve kurbağalar çekilirse, insanlık sona doğru kayar. Şayet bir ülkenin can damarları dereleri gözden çıkarmak ve kurbağalarımızı yok etmek istemiyorsak, bu gidişe dur demek zorundayız. Bu arada, gelecekte petrol yerine su savaşlarının yaşanacağını açıklayan kitle örgütü yetkilileri, Türkiye genelinde 1600 HES’in daha devreye gireceğini ve bundan çok büyük endişe duyduklarını belirtiyorlar.

Türkiye’nin de imza koyduğu Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, “biyolojik çeşitliliğin kendi başına taşıdığı değerin ve biyolojik çeşitlilik ile bunun unsurlarının ekolojik, sosyal, ekonomik, genetik, bilimsel, kültürel ve estetik değerlerinin farkında olarak plânlanmalıdı” demektedir. Günümüzde birçok yaban yaşam zenginliğini kaybeden Türkiye, kalanları da yok etme riskini HES’lerle üstlenmiş olacaktır. Özellikle uluslararası kuş göç yolları üzerinde bulunan ülkemiz, risk altındaki birçok türler barındırmaktadır. Yapılacak HES’lerin gölleri ve akarsuları yok edecek ya da en aza indirecek olması yaban yaşama vurulabilecek en büyük darbe sayılmalıdır. HES’lerin yapılacağı bazı alanlarda köyler ve yerleşim alanları sular altında kalacak, halk yerleşim yerlerinden ayrılmak zorunda bırakılacak ve kültürler de hem dereler ve hem de kurbağalarla birlikte yok olacaktır.

Yorum yazın