Gündem

“Dayak yeme ihtimalim ne zaman ortadan kalkar?”

Yazan: Ertan Önsel

Belgin Akaltan'ın haberi ve Ayşe Arman'ın röportajıyla tanıdığımız Komiser Süleyman ve arkadaşlarının icraatları.

“Dayak yeme ihtimalim ne zaman ortadan kalkar?”

Bu soru, 2 Haziran’ı 3 Haziran’a bağlayan gece saat 01:30 civarında Beşiktaş’ta bulunan Başbakanlık ofisi önünde gözaltına alınmış bir genç tarafından polislerden birine soruldu.

Gencin adı bizde saklı, bu yüzden ona şimdilik Mert diyelim.

Mert, geceyarısından on dakika kadar sonra Beşiktaş Barbaros Bulvarı’nın başlangıcındaki pastanenin önünde  tek başına yürürken arkasından gelen bir sivil polis tarafından çevrildi. Polis, Mert’i Sinan Paşa Camii’ne doğru götürdü. Önce kimliğini sordu, sonra sırt çantasını aradı ve gaz maskesini buldu. Bunun üzerine cep telefonunu çıkartıp Twitter’ını açmasını istedi. Mert, telefonunu çıkartırken polis memuru da “Bu ülke Twitter’la kurulmadı” diye başlayıp Başbakan Tayyip Erdoğan övgüsüyle devam eden bir şeyler söylüyordu. Mert, tweet atmadığını göstermesine rağmen, polis “Şimdi senin hakkında bir işlem yaptırayım da bu ülkede bir b.k olama” diyerek Mert’i yakasından tutarak Başbakanlık ofisi önünde duran İETT otobüslerine doğru sürüklemeye başladı,

Bu sırada çarşının içinden 50-60 kişilik bir grubun attığı taşlar üzerlerine doğru gelmeye başladı. Polis, Mert’i daha sıkı bir şekilde çekip kavradı. Hayatında hiç alıkoyulmamış biri için, bu tartaklanma hali Mert’i korkutmaya başlamıştı. Cep telefonunu çıkarıp annesine Beşiktaş’ta göz altına alındığını ve muhtemelen Beşiktaş’taki karakola götürüleceğini söyleyebildi. Annesinin geri aramasına karşılık bu kez Polis cep telefonunu elinden alıp doğrudan kapattı.

Otobüslere doğru yaklaşmışlardı. Bir otobüsün içinde çevik kuvvet polisleri vardı ve otobüsün dışından bekleyen diğerleri Mert’e seslenerek  “Bak bu adamlar sizin yüzünüzden 48 saattir uyumuyor”, diyerek küfürler yağdırıyorlardı. Polis, Mert’i gözaltına alınanların olduğu otobüse bindirdi. Otobüsün başında ve sonunda sivil polisler oturuyor, önde oturanlar tutanak tutuyordu. Mert, orta kapının sol tarafında cama yakın oturtuldu. Başını kaldırıp etrafına baktığında önce gözüne kan oturmuş bir adamı fark etti, gözünün akı görünmüyordu, bir diğerinin kolu, başka birinin burnu kırıktı. Mert, bu manzara karşısında ne zaman dayak yiyeceğini düşünürken geriden gelen bir kadın sesi Mert’in bu düşüncesini bastırdı, en arkadaki polislerin önünde oturan bir kadın tuvalet ihtiyacını gidermek istediğini söylüyordu. Polislerden gelen cevap ise ”Altına yap” oldu.

“İstersem seni şimdi donuna kadar soyarım”

Derken, sivilllerin olduğu tarafta, çantanın içinde bir telefon çalmaya başladı. Kimin telefonu çalıyor sorusundan sonra, Mert’i getiren sivil polis, çantayı açıp cep telefonunu kapattı. Çanta, Mert'in arkasında oturan bir başka kadına aitti. Kadın, çantasının açılmasına ve telefonunun kapatılmasına itiraz edince polis, kadının yanına geldi, kafasını kafasına doğru yavaşça yaklaştırarak “Bana bak, istersem seni şimdi donuna kadar soyar, her yerini ararım” diye tehdit etti ve alnıyla kadının alnına sert bir kafa kondurdu. Mert'in gözü önünde adeta bir film karesi gibi yaşanan bu olay, kadının dişlerinin arasından sızan küfre polisin verdiği yanıtla sona erdi: “Ha anladım, senin bu ilk gözaltın değil, sen kaşar olmuşsun işi öğrenmişsin!’.

Bu kafayı atan sivil polis, İlk kez Turkish Daily News Gazetesi'nden Belgin Akaltan'ın haberiyle duyulan, daha sonra Ayşe Arman’ın “Polis memurundan tecavüz tehdidi”  röportajında bahsi geçen,  CHP Antalya milletvekili Yıldıray Sapan’ın işaret ettiği  ve son olarak da olayın mağduru Pınar T. tarafından teşhis edilen Komiser Süleyman'dan başkası değildi. 

Pınar T. aynı gece 8:30 civarında gözaltı otobüsüne alınmış ve tecavüz tehtidine maruz kalmış, Mert ise aynı otobüse 00:10'da bildirilmişti. Pınar T. otobüsün en arkasında oturuyor, Süleyman adlı sivil polis ise icraatlarını sürdürüyordu.
 
Mert, gözünün önünde cereyan eden bu olay karşısında daha fazla dayanamayıp önceden de çokça hissettiği panik atağının tekrarlanacağı korkusuna kapıldı. Kapalı yerden bir an önce çıkması gerekiyordu. Gözüne kestirdiği “iyi polis”lerden birine panik atak geçirebileceğini ve dışarı çıkması gerektiğini söyledi. Dışarı çıktıklarında otobüsün yanında bekleyen diğer polisler “Nereye gidiyor bu, napıyorsun burada?” diye sorduklarında polis “Yok merak etmeyin benimle, biraz rahatsız” dedi.

“İyi polis”, gece boyunca Mert’i üç kez otobüsün dışına çıkarttı. Bunlardan birinde Mert, “Abi ben şu ana kadar dayak yemedim, dayak yeme ihtimalim ne zaman ortadan kalkar?” diye sorduğunda ”Darp raporu alana kadar sıkıntı!” cevabını aldı. Mert, karşısındaki “iyi polisi” mi oynuyordu yoksa gerçekten iyi biri miydi bilemiyordu, cesaretini toplayıp “Abi sen iyi polis misin yoksa iyiyi oynayan polis mi” diye sorduğunda polis memuru “Bak, Süleyman Komiser 20 yıldır bu işi yapıyor ben 3 yıldır bu işi yapıyorum” diyor ve hemen ardından ekliyordu: “Bir laf vardır hani, kimisi anısıyla anılır kimisi anasıyla!..

Öldüreceksen çek silahını vur…

Mert otobüste kaldığı süre içinde şiddet dalgasının ardı arkası kesilmedi. Genç bir adam, 5-6 çevik kuvvet tarafından dövülerek getiriliyordu ve elleri arkadan bağlıydı, araya alıp kaskla copla tekmeyle vuruyorlardı. Çevik kuvvet polislerinden biri kaskıyla çocuğun kafasına vurdu ve çocuğun ensesi kanamaya başladı. Polisler, elleri bağlı genci otobüsün içine doğru adeta fırlattılar. Otobüste gözaltında bulunan, burnu kırık ve Beşiktaş taraftarı olduğu üzerindeki formadan belli bir başka kişi, elindeki tişörtle yaralı çocuğa yardım etmek isteyince diğer polisler izin vermedier ve genci yerden kaldırıp ellerini çözmeden bir koltuğa oturttular.

Yaklaşık onar dakika arayla otobüse gözaltılar geliyordu. Getirilenlerin durumu otobüsün içindekilerden farksızsdı. Yüzü gözü morarmış, yarı çıplak, sırtı coplanmış insanlar…

Otobüslerin arası gözaltına alınanlar için hayli tehlikeli bir alandı. Şortlu biri elleri arkadan bağlı sertçe duvara dayanmıştı. Polisler, sürekli küfredip, aşağılıyorlar, dalga geçiyorlardı. Çevik Kuvvet polisleri başka birini döverek getirirken bir ara işin dozunu öyle kaçırmıştı ki amirlerden biri müdahale edip, göstericiyi polisin elinden alma ihtiyacı hissetti:
Oğlum böyle adam dövülür mü napıyorsun sen! Öldüreceksen çek silahını vur, sen de kurtul adam da kurtulsun!”
Yok amirim, şımarmış bunlar.. 1-2 tane vurayım aklı başlarına gelsin diye vuruyorum

Bu arada Mert'i otobüs dışına çıkartan polis gitmiş yerine bir başkası gelmişti. Mert tekrar dışarı çıkmak isteyince kısaca “s.. git” cevabını aldı. Gözaltına alınanların kimlikleri alınarak tutanak tutuluyor ve cep telefonları kapatılıyordu, Polislerin yazdığı tutanaklarda “Polise vatan haini dedi, hükümete karşı geldi, ana avrat küfretti, taş ve bira şişesi fırlattı” gibi ifadeler yer alıyordu. Mert’e de benzer bir tutanak hazırlamışlardı ama imzalama konusunda fazla bir baskı yapmadılar. Mert yazılanlara itiraz edince “imtina ediyorum” ibaresiyle imza atmasını istediler.

Saat ilerlemiş, polisler hazırlık yapmaya başlamıştı. Gözaltına alınan 12 kişi hastaneye götürülecekti. Yollar kapalı olduğu için tekneyle İstinye devlet hastanesine gideceklerdi. Ancak tekne küçüktü ve iki seferde gidildi. Tabii hastaneden içeri girdiklerinde herkesin ilk işi tuvalete gitmek oldu.

Devlet hastanesinde darp raporu veren doktorlar, Mert'in darp edilmemiş olmasına hayli şaşırdılar. Hastaneden çıktıklarında  herkes rahatlamıştı. Eylemcileri alan tekne, Kabataş Lisesi yakınlarındaki Denizcilik teknik lisesine yanaştı ve oradan Beşiktaş Emniyet Müdürlüğüne yürüdüler. Mert, annesini, avukatını ve barodan gelen avukatları gördü. Artık dayak yeme ihtimali ortadan kalkmıştı.

Polisler de avukatları görünce yumuşamıştı. Mert’in annesi heyecanla “oğlum senin panik atağın vardı ne oldu? “ diye sorduğunda bir sivil polis araya girerek “Senin hastalığın mı vardı niye söylemedin, bakardık çaresine“ diyordu. Mert, ‘’Abi sana söyledim ya s.. git! dedin” cevabını verince “Öyle şey  olur mu keşke söyleseydin!” karşılığını veriyordu.

Ardından savunmalar alındı ve herkes serbest bırakıldı. Ancak haklarında kamu davası açılmıştı, gerekçe şuydu; “Kanuna  aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen dağılmama!..

1 Yorum

Yorum yazın