Medya

Cumhuriyet’in ‘haberi’

Yazan: Mustafa Alp Dağıstanlı

Demirtaş'ı dinleyenler, Dündar'ın dediği gibi bir izlenimin pek çıkmayacağı görüşünde. Tamam ortada kötü niyet yok ama kötü haber daha kötü değil mi?

HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın Cumhuriyet gazetesinin dünkü manşet haberini yalanlaması, habere değer vermemenin, gazeteciliği nasıl güvenilmez bir hale getirdiğini sergilemekle kalmadı, kötü gazeteciliğin bir siyasi partinin belki de kaderiyle nasıl oynayabileceğini de gösterdi.

Cumhuriyet’in başına bu niye geldi? Haber önemsenmiyor, habere özenilmiyor da ondan, çünkü “köşe yazarı gazeteciliği” gazetecilik sanılıyor. Can Dündar’ın Demirtaş’a cevap veren bugünkü yazısı, böyle sandıklarını gösteriyor birinci olarak. Bu yüzden de başlarına kötü bir şey geldiğinin farkında değiller.

Dündar’ın bugünkü yazısındaki şu sözleri ibret verici: “Bir izlenimin manşet olması siyasi soruna yol açtıysa, ‘İzlenim sahibinin yorumudur’ denilip geçilebilirdi.”

Bu, şu demektir: Siz Cumhuriyet’in ne yazdığına, haberlerimize falan aldırmayın o kadar, geçin gidin.
Ayrıca, Dündar’ın ‘izlenim canım, önemli değil’ demeye getirdiği “şey”i haber sanan birileri oldu. Ben mesela, Halk TV’de dün akşam Hakan Aygün’ün bu “haber” üstünde zevkle tepindiğini duydum, sosyal medyada da bir sürü insanın Cumhuriyet’in “haber”ine sarıldığını gördüm. Üstelik, yol açtığı, açabileceği siyasi sorun, öyle ha deyip geçilebilecek cinsten de değil. Başbakan Yardımcısı, “süreç mimarı” Yalçın Akdoğan’ı saymazsanız neredeyse bütün siyasilerin, seçmenlerin önemli bulduğu HDP’nin barajı geçmesini tehlikeye atıyor. Muhtemelen CHP ile HDP arasında gidip gelen birçok mütereddit seçmeni HDP’den kopararak.

Demirtaş, bunları söylediyse sonuçlarına katlansın tabii, ama “Benim ağzımdan öyle bir kelime çıkmadı. Ne içeriden, ne dışarıdan desteklemek gibi bir niyetimiz yok” dedi dün.

Can Dündar da bugün sağlam tanıkları olduğunu söyleyip çıkardığı izlenimin arkasında durdu. Ben ise bugünkü küçük araştırmam sonucu, görüşmeye katılanlardan en az bir kişinin, Can Dündar’ın dediği izlenimin çıkacağı bir konuşma geçmediğini söylediğini öğrendim. İşin bu tarafını bırakıyorum, herhalde gerçek çok yakında ortaya daha iyi çıkacak.

Ama Can Dündar’ın bugünkü cevabında başka bir temel gazetecilik yanlışı daha var (bu yanlışa, şimdi tartışma konusu olan sorun çıkmadan bir gün önce şu yazıda da değinmiştim) ‘Köşe yazısı ne zamandan beri haber, dahası manşet oluyor?’ diyeceğim, ama diyemiyorum. Epey eskiden beri oluyor çünkü. Bir yirmi yılı var. Gazeteciliğimizde iyi hiçbir nitelik barınamıyor, ama kötüler ve yanlışlar maşallah tahtından indirilemiyor. Gazetecilerimiz kötülere ve yanlışlara dört elle sarılıyor.

Cumhuriyet’te de Can Dündar’ın Demirtaş röportajıyla ilgili yazısı haber niyetine manşet olmuş. Sorun da bu yazıdan çıkıyor zaten. Ve Can Dündar, bunun bir sorun olduğunu bilmiyor ve böyle bir tartışma çıkmış olmasına rağmen hala farkında değil; “Bir izlenimin manşet olması siyasi soruna yol açtıysa…” diyor. Farkına varılması gereken ilk şey, bir izlenimin manşet olmasının bir gazetecilik sorununa yol açtığı.

Bir gazetenin köşe yazarı, ne yazarsa yazsın köşesinde yayınlamak zorunda mı? Daha doğrusu, yazdığı her şeyin köşesinde yayınlanması doğru mu?

Kesinlikle yanlış. Köşe yazılarından, genel olarak, bir yorum, analiz bekliyoruz. Bir sürü şey oluyor dünyada ve Türkiye’de ve çeşitli konularda; işte bu konularla ve olaylarla ilgili dişe dokunur, bilgi dolu, meseleyi anlamamızı kolaylaştırıcı, başka bakış açıları sunan yorumlar. Yorumcumuz haber de yapabilir tabii, ama o haber, haber gibi yazılmalı, haber gibi yayınlanmalı.

Haberleri köşe yazısı olarak yayınlamak büyük bir gevşeklik yaratır gazetecilikte. Çünkü bir metnin haber olabilmesi için olmazsa olmaz unsurlar vardır ve haber bunları barındırmalıdır. Ama siz aslında haber olan bir şeyi köşenizde yayınladığınız zaman, bu unsurların eksikliğini hem kendiniz hem de okur için meşrulaştırmış olursunuz. Nihayetinde köşe yazısıdır o, haber değil. ‘Yazarımız meseleye şurasından bakmış’ denir mesela. Ama aynı zamanda, bir haberin söylediği şeyi de söyler köşe yazısı; tabii, o gevşeklik içinde, haber sağlamlığı olmadan. Gazete okuduğum zamanlardan böyle çok örnek hatırlıyorum.

Can Dündar’ınki de buna iyi bir örnek. Can Dündar’ın yazısı bir yorum değil. Bence, köşe yazarından beklenen hiçbir şey yok o yazıda. Öyle görünüyor ki, yazının tek yorum sayılabilecek yeri de doğru değil. Demirtaş’ın sözlerini “AKP’ye dışarıdan destek” diye “yorumlamış”! Sonradan “izlenim” olduğunu söylemek de durumu kurtarmıyor.

Can Dündar, Demirtaş’ın yalanlamasına dün bir tweet’le verdiği cevapta da “izlenim”e sığınıyor. Şu tweet’i atmış Dündar:
“Adıyaman’da Demirtaş’la buluştuk. İzlenim: HDP, sürecin yürümesi şartıyla her hükümet formülüne dışardan desteğe hazır”

Ne demek bu? “Haber değil” demek istiyor. Şunu mu kabul etmeliyiz: ‘Haa, izlenimmiş canım, önemli değil, istediğini söyler, nasıl olsa haber yazmıyor.’

“İzlenim” deyince akan sular duruyor mu, her şey serbest mi? İyi, güvenilir bir gazetede bu olabilir mi?

Dündar’ın bu cevabındaki ikinci ve devasa sorun da şu: Yazısında söylediğinden tamamen başka bir şey söylüyor burada. Şu iki cümleyi karşılaştırın:

Yazıdaki cümle: “Ancak AKP yeniden iktidar olursa, dışarıdan destek verme fikrine uzak değiller.

Tweet’teki cümle: “HDP, sürecin yürümesi şartıyla her hükümet formülüne dışardan desteğe hazır.

Bu, Demirtaş’ın sözlerindeki anlamı tamamen değiştiren bir fark – tabii, “dışarıdan destek” lafı ettiğini kabul etsek bile. Ve genel yayın yönetmeni, bu tweetle, gazetesinin manşetini kendi de yalanlamış oluyor. Dün birinci sayfaya koydukları spotta aynen şu yazıyor çünkü: “AKP ile koalisyonun partilerine çok zarar vereceğine inanıyorlar. Dışarıdan destek fikrine ise ‘çözüm süreci’ şartıyla uzak değiller.”

Fakat şimdi Dündar’ın açıklamasından anlıyoruz ki, HDP, “çözüm süreci” şartıyla “her hükümet formülüne dışarıdan desteğe hazır”, sadece AKP değil söz konusu olan.

Böyle haber, tabii ki, yazılamaz ve haber diye bir gazetenin tepesine de kondurulamaz; ama böyle izlenim de yazılamaz. Haberi geçtim, iyi bir “izlenim” yazısında, Can Dündar’ın bugünkü yazısında sözünü ettiği “sohbetin genelinden” böyle bir izlenimi nasıl çıkardığı da görünür. Ayrıca, iyi bir haberin içinde “izlenim” dediğiniz o şeyler de bulunur, ama mesnetiyle.

Can Dündar’ın “izlenim”inin sonunda alıntıladığı Demirtaş’ın sözlerinde hiç öyle dış destek falan geçmiyor. Buyrun:

“Belli ilkeler konur, kamuoyuna açıklanır, o ilkeler bazında kendimizi de onları da bağlarız. Süreci sürdürürüz. Ama bunun için son dönem söylediklerinden, ‘Kürt sorunu yoktur, masa yoktur, Dolmabahçe yoktur’ laflarının hepsinden rücu etmeleri ve izleme kurulu da dahil yeniden müzakereye başlamaları lazım. Öyle olursa Kandil’in anında kongre toplama taahhüdü ortada… Ama muhatap Saray değil, hükümettir.”

Demirtaş ve milletvekili Sırrı Süreyya Önder’le Cumhuriyet’ten üç kişilik bir ekip görüşmüş. O üç kişi de bir şeyler yazmış, ama ortada dört başı mamur bir haber yok! Demek ki, gazete haber yazmayı önemsemiyor.

Ekipten Nuray Mert zaten gazeteci değil, dışarıdan yazan biri ve köşe yazısında bunu da ima ediyor; “Cumhuriyet gazetesinden arkadaşlarımızın sorularına uzun uzadıya, bazen şaka şenlik cevap verdi…” diyor. Dolayısıyla, kendisinden haber beklemememiz gerektiğini de bir şekilde ifade etmiş oluyor.

Fakat bence Nuray Mert’in bu yazısının da iyi bir gazetede yeri yok. Çünkü yasak savma kabilinden yazılmış bir yazı. Neyi daha iyi anlamamızı sağlıyor? Ve gazete okuruna değil de kendi takipçilerine yazılmış asıl olarak. Çünkü Önder’le meğer daha önce atışmışlar ve ondan sonraki ilk karşılaşmalarıymış ve aslında küs değillermiş, “hak ve özgürlük meselesi için didişmeye devam edeceklerinden” kuşkulanmamıza gerek yokmuş. Demek bu didişmeyi bilmemiz gerekiyor, bütün okurların bildiğini varsayıyor ki anlatmıyor, hangi konuda görüş ayrılıkları olduğunu da söylemiyor.

Ama birinden de haber beklememiz gerekmez mi, nihayetinde bir gazete okuyoruz. Ekibin üçüncü kişisi, gazetenin Ankara temsilcisi Erdem Gül. Gül’ünki habere benziyor tabii, ama o da çok eksik. Mesela Can Dündar’ın yazısında geçen şeyler ve bu arada yalanlamaya konu olan mesele hiç yok.

Denebilir ki, “Abi, onu Can yazdığı için Erdem girmedi o konulara, hani tekrar olmasın diye”.

Tamam da böyle haber mi yazılır? Biz haberin çeşitli bölümlerini çeşitli yazılardan mı toplayacağız ve kendimiz bir bütün kuracağız?

Sağlam bir haber yazılsaydı, Demirtaş’ın o sözleri hangi soru üzerine veya hangi diyalog sırasında söylediğini bilecektik, bağlamını bilecektik yani. Can Dündar’ın bugün yazdığı gibi “off the record”, vs olsa bile. Böylece, Cumhuriyet, okurunu muallakta bırakmayacaktı.

Cumhuriyet bu hatalardan ancak haberi baştacı ederek kurtulabilir. İşbilir muhabirleriyle ve işbilir editörleriyle… Köşe yazısı gazeteciliği bu sorunları tırmandırır.

Can Dündar, bugünkü yazısının başlığında “Cumhuriyet kötü niyetle haber yapmaz” demekte haklı olabilir, ama Cumhuriyet kötü haber yapıyor ve bu kötü niyetten daha kötü bir şey.

YAZARIN NOTU: Bugün (22.05.2015) Cumhuriyet’in Ankara temsilcisi Erdem Gül aradı ve yazıdaki bir yanlışım için uyardı. Yazıda söz ettiğim üç yazı dışında muhabir Mahmut Lıcalı da neredeyse tam sayfalık bir haber yazmış ve Demirtaş ile Sırrı Süreyya Önder’in söylediklerini aktarmış. Ben Hopa’da yaşıyorum ve gazeteye internetten baktığım için o haberi göremedim. Benim dikkatsizliğim, görmem gerekirdi. Çünkü şimdi baktım tekrar, birinci sayfada da var. Ama yine de bir sunum hatasına işaret ediyor bu: Çünkü gazetenin asıl “haber”i, bir kutu gibi “Demirtaş’tan mesajlar” diye verilmiş ve üç beş cümle sıralanmış. Bu kutuyu görmüştüm, evet, ama bir haber olduğunu anlamadım. Zaten gazete de, yazıda belirttiğim gibi, haber yerine izlenimi manşete çıkarmaya değer görmüş. Muhabir, “asıl haber”i yazdığı söylenen Mahmut Lıcalı röportaj fotoğrafında da görünmüyor. Muhabirin ne işi var orada, değil mi? Mahmut Lıcalı, “haber”ini şöyle sunuyor:

HDP Eş Başkanı Demirtaş ve İmralı heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder, Adıyaman mitinginin ardından gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar, yazarımız Nuray Mert ve Ankara Temsilcimiz Erdem Gül ile bir araya geldi. Demirtaş’ın açıklamaları özetle şöyle:

 

“Yani, muhabir biraraya gelmemiş! Yok derecesinde o. Mahmut Lıcalı Demirtaş’ın laflarını kağıda dökmüş, o istenmiş herhalde ondan. Bu yüzden “tam sayfa ayrılan haber” de haber değil. Haber, gazetecinin yazdığı şeye denir, insanların laflarına değil. Erdem Gül’e uyarısı için teşekkür ederim. Okurlardan da bu dikkatsizliğim için özür dilerim. Ama eleştirimi boşa çıkarmıyor bu durum. Bir şey daha: Mahmut Lıcalı’nın haberinde de Can Dündar’ın manşete çıkarılan “izlenim”ini destekleyen bir şey göremedim. Sonuç olarak şöyle diyeyim: Can Dündar’ın o izlenimini çıkarmasını haklı gösterecek bir şey olmadığı izlenimi edindim!”Cumhuriyet, haberin ne olduğu konusunda düşünmeli ve çalışmalı.

 

3 Yorum

  • Tespitinize katılıyorum. Kötü haber kötü niyetten daha kötüdür. Ancak herhalde bu konuda hiç bir gazete Habervesaire'nin eline su dökemez. Benimle ilgili bir öğrencinin uydurma iddiası ile yaptığınız 'antipatik adam' karalama kampanyası hala internette her yerde karşıma çıkıyor. Böyle bir haberi yapmadan olayın iç yüzünü hiç araştırmadınız. Kaldırılmasını talep ettiğim yazı sadece 'antipatik adam' ifadesinin geçtiği yazı değildi. Yayıncılık etiği konusunda en son söz söyleyecek olanlar herhalde bu ilkeleri kendisi ihlal edenlerdir.

  • Muhalefete muhalafetin dayanılmaz rahatlığı
    Ak Parti konusunda kullanılan kelimelerin saatlerce düşünülerek yazıldığı günümüz medyasında muhalefet yayın organları ağızlarında kuş tutsalarda size yaranamazlar.
    Sizi tüm kalbimle kunuyorum İmşallah havuz medyasında istediğiniz işi bulursunuz.

Yorum yazın