Sanat

Cannes’a uzanan bir başarı öyküsü

Yazan: Senan Öztürk

İçinde yaşadığımız hayat hep aynı aslında; ama herkes farklı tatlar alıyor ondan, farklı şeylere gülüyor, farklı şeylerle üzülüyor. En önemlisi ise, tek bir yolda giden bir sürü insan için zaman o kadar da farklı işliyor ki… Bir gün arkadaşı ile sohbet ederken şekillenen soru işaretleri ve aradığı cevaplara doğru attığı adımda “Bir Kaplumbağa ile Tavşanın […]

İçinde yaşadığımız hayat hep aynı aslında; ama herkes farklı tatlar alıyor ondan, farklı şeylere gülüyor, farklı şeylerle üzülüyor. En önemlisi ise, tek bir yolda giden bir sürü insan için zaman o kadar da farklı işliyor ki…

Bir gün arkadaşı ile sohbet ederken şekillenen soru işaretleri ve aradığı cevaplara doğru attığı adımda “Bir Kaplumbağa ile Tavşanın Hikayesi’ni çekmeye karar vermiş Abdulbaki Yavuz. Ve bu film, bu yıl Cannes Film Festivali’nin gösteri bölümünde seyircilerle buluşuyor.

“Arkadaşım çok eğleniyordu anlatırken, ben ise sıkıntıdan zamanla kavga ediyordum. Bu konu uzun bir süre kafamı kurcaladı. Zamanların farklı işlemesi! Sonra kaplumbağa ile tavşanı hatırladım. Onlar için de zaman aynı şekilde işlemiyordu” diye anlatırken, ortada adil bir yarış olmadığının farkında vardığını söylüyor. Tüm bu akıp giden süreç içerisinde de, bir baba ile kızın yıllar sonra buluşmasını anlatmaya karar veriyor. Kısa metrajlı bu filmin hem senaryosuna hem de yönetmenliğine imza atan bu kişi Abdulbaki Yavuz. Yavuz, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema ve Televizyon Bölümü dördüncü sınıf öğrencisi. Cannes’ın her sene belli dönemlerde halka açık başvuru aldığını ve bu sebeple yarışma ve gösterime başvurduğunu anlatırken, bu aşamada yarışma bölümüne kabul edilmediğini söylüyor. Fakat bir süre sonra gelen bir elektronik postayla filmin gösteri bölümüne kabul edildiğini öğreniyor.

Benim adım kaplumbağa

Yoğun iş temposu yüzünden bir senedir ziyaret edemediği babasını görmek için güne uyanan Funda’nın görüntüsüyle başlayan bu kısa metrajlı film, günün sonunda planların hiç de umulduğu gibi gitmediğini gözler önüne seriyor. Funda, sabah işe gidip, kendi işlerini hallettikten sonra babasıyla buluşmak üzere yola çıkar. Bir kır evinde yaşayan babası ise kızını yaklaşık bir senedir görmediği için kendine göre hazırlıklar yapar. Funda yola çıktığında sanki bir senedir görmediği babasını görecek gibi değildir. Erkek arkadaşı olarak tahmin edilen biriyle konuşur, bir tane iş görüşmesi yapar. Yol uzundur ve Funda arabasını bomboş ve upuzun giden yolda sürmeye devam eder. Filmin son karelerine yaklaşıldığında araba takla atar. Babasının yaşadığı kasabaya çok az bir mesafe kalmıştır; fakat tavşan, yola dair bütün konsantrasyonunu kaybetmiştir artık. Bu açıdan bakıldığında, babanın kaplumbağa olması bekleniyor. Ama hayır, baba bu hikayede kaplumbağa değildir. O, bütün bu hızlı giden ve karmaşık dünyanın içinden, olanlara uzaktan bakan bir izleyicidir sadece. Arabanın yanına koşar; Funda yerde yatıyordur. Belki yaşayacaktır, belki de genç kadın uçsuz bucaksız sonsuzluğuna kavuşacaktır, bilinmez; fakat bir gerçek vardır ki, zaman ikisi için de aynı beklentiyi verememiştir.
Filmin kendi içinde sunmaya çalıştığı detaylar seyirci için bir hayal kurma fırsatı yaratıyor adeta. On iki dakika süren film boyunca, çok tanıdık gelenlerle, yadırganmayanlarla tanışılıyor. Filmde anlatıcı olarak konuşan bir kaplumbağa var; tiyatrocu Müşfik Kenter’in sesi. Kenter’in yanı sıra oynayanlar; Sait Genay, Merve Dağlı ve Ayşe Dinç. Filmin müziğine imza atan Mert Oktan, hem duygusal, hem de bir o kadar gerçek olan net çerçeveyi duyabilmek adına başarılı seçimler yaptığını kanıtlıyor.

Oyuncular dahil toplam 15 kişilik bir ekip olarak çalıştıklarını dile getiren filmin senaristi ve yönetmeni Abdulbaki Yavuz, filmden önce sponsorluk için pek çok kapı çaldıklarını ve bunun sonucunda umut verici vaatler aldıklarını, fakat filmin çekim aşamasına gelindiğinde kapıların yüzlerini kapandığını anlatıyor.
“Maddi destek veren tüm sponsorlar çekildi. Biz de çevremizdeki tüm kredi kartlarını topladık ve filmi o kartlarla çektik. Film çekimi tamamlandıktan sonra bir kısmını sonradan bulduğumuz sponsorlar sayesinde ödedik, bir kısmını da kendim çalışarak ödedim.”

Yönetmen olmaya lise ikinci sınıfta karar verdiğini anlatan Yavuz, bu sebeple hep bu doğrultuda adım attığını söylüyor. 2002 yılından bu yana televizyon ve sinema alanında asistanlıklar yaparak, bazı işlerde yönetmenlik yapmaya da devam ediyor. Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi Sinema ve Televizyon Bölümü’nden bu yıl mezun olacak olan genç yönetmen, “Yaptığım iş bir sonraki için tetikleyici olmalı. Sana iyi referans olmalı. “Bir Kaplumbağa ile Tavşan Hikayesi” sayesinde iki tane sinema filmi için yönetmenlik teklifi aldım. Sonuç olarak anlaşamadık, ama film görevini yerine getirdi. Güzel kapılar açtı ve açmaya da devam ediyor.” diye konuşuyor.

Şu sıralar iki adet kısa film projesi için koşturan Abdulbaki Yavuz, ekonomik kriz nedeniyle filmleri ileri bir tarihe ertelediğini söylüyor. Bunun yanında sponsorluk görüşmeleri de devam ediyor. “Ufukta uzun metrajlı filmler yok mu?” sorusu için ise, yine ekonomik kriz yüzünden umutlarını bakanlığa ve yapımcılara bağladıklarını dile getiriyor:
“Henüz öğrenci olduğumuz için de hem bakanlık hem de yapımcılar bizleri pek ciddiye almıyor. Tüm görüşmelere 10-0 yenik başlıyoruz. Durumu 0-0’a getirdiğimizde ise yorulmuş oluyoruz. Girişimler devam ediyor. Kim bilir yakında uzun metrajlı bir filme başlamış olabiliriz.”

Evet, kimbilir.. Belki de Cannes Film Festivali’ne “Bir Kaplumbağa ve Tavşanın Hikayesi” ile adım atan Abdulbaki Yavuz ismini önümüzdeki günlerde de duymaya ve görmeye devam ederiz…

Yorum yazın