Genel

Alexander McQueen

Yazan: Meneviş Tozak

Henüz 40 yaşına gelmeden dört kere İngiltere’nin en başarılı tasarımcısı ödülünü aldı. Prens Charles’tan ünlü model Gisele Bunchen’e, Sex and The City’nin moda ikonu Sarah Jessica Parker’a kadar pek çok ismi giydirdi. Tasarımları dünyaca takip edilirken, sınır tanımaz, değişik ve enerjik olarak tanımlandı. Defilelerindeki değişik şovlarla da, ünlü model Kate Moss’un 3-D hologramını sahnede bir […]

Henüz 40 yaşına gelmeden dört kere İngiltere’nin en başarılı tasarımcısı ödülünü aldı. Prens Charles’tan ünlü model Gisele Bunchen’e, Sex and The City’nin moda ikonu Sarah Jessica Parker’a kadar pek çok ismi giydirdi.

Tasarımları dünyaca takip edilirken, sınır tanımaz, değişik ve enerjik olarak tanımlandı. Defilelerindeki değişik şovlarla da, ünlü model Kate Moss’un 3-D hologramını sahnede bir prizmaya hapsetmek veya modellerin sahnede kurtlarla beraber yürümesi gibi, yaratıcılığını her zaman ortaya koyup kendini meslektaşlarından ayırabildi.

Koleksiyonlarında kullandığı kafatası onun sembolü haline geldi ve kendi içinde sakin sayılabilecek moda dünyasına yepyeni bir enerji getirdi. Instyledergisinin moda editörü Hal Rubenstein onu “olağanüstü bir yetenek ve aşırı bir karakter” olarak görmüştü. 21. yüzyılda moda dünyasını fethetmeyi amaçlayan ve büyük ölçüde de başaran bir moda ikonuydu.

Alexander McQueen önceki gün hayatına son verdi. Sadece moda dünyasında değil, yaratıcılığın söz konusu olduğu her alanda örnek alınan gösterilen bir başarıya imza attı.

McQueen’in 41 yıla sığdırdığı başarı öyküsü

1969 yılında Londra’da bir taksi şoförünün altı çocuğunun en küçüğü olarak dünyaya gelen McQueen, ilk moda çizimini henüz üç yaşındayken bir kâğıt parçasına çizdiği elbise olduğunu söylüyor. O yıllarda kendi kız kardeşleri için kıyafet dikmeye başlayan McQueen 16 yaşındayken moda kariyerinin peşinde koşmak için okulu bıraktı. O zamanlar ailesinin kendisine çok karşı çıktığını söyleyen McQueen bu durumu Elledergisine verdiği bir röportajda , “Ailenin pembe kuzusuydum” sözleri ile anlatıyor. Daha sonra Londra’nın merkezinde bulunan ve erkekler için özel ve el işi kıyafetler üretmesiyle meşhur sokağı Savile Row’daki Anderson&Sheppard’da çırak olarak çalışmaya başladı. Burada geçirdiği yıllar elbise yapımındaki teknik stilini ve terzilik becerilerini geliştirebilmesi ve deneyim kazanması için büyük bir şans oldu. Savile Row’da geçirdiği süre içerisinde 16. yüzyıldan günümüze kadar kalıp kesiminde ustalaştı. Bu deneyimler ve yetenekler ileride kariyerini oluşturmasına büyük katkı sağladı.

Koji Tatsuno ile bir süre çalıştıktan sonra Bono’nun kullandığı gözlükleri ile ünlenen modacı Romeo Gigli ile çalışmak için İtalya’ya taşındı. İtalya’da bir süre kaldıktan sonra Londra’ya dönen McQueen Londra’nın prestijli tasarım okulu olan Central St. Martin’s College of Art and Design’a kalıp eğitmeni olmak için başvurdu ancak portfolyosunu gören program yöneticisi bu terzi çaylağını hemen programa dahil etti. McQueen’in uluslararası ilk deneyimi bu okuldaki final projesini sergilerken oldu ve başarılı projesi pekçok dergide boy gösterdi. Hemen ardından koleksiyonunun tamamı İngiliz moda ikonu ve dergi editörü Isabella Blow tarafından alındı. Blow ayrıca McQueen’i kendi modaevini kurduğunda göbek adı olan Alexander’ı alması içinde ikna etti.

Modanın holiganı

McQueen ilk moda şovlarından sonra moda dünyasında l’enfant terrible (kötü çocuk) ve the hooligan of English fashion (İngiliz modasının holiganı) gibi isimlerle anılmaya başlandı. Defileleri her zaman tahmin edilemez ve çılgınca şovlara dönüştü. 1996 yılında Givenchy ile anlaştığında moda eleştirmenleri tarafından oraya uymayacağı konusunda eleştirildi. Nitekim öyle oldu. Daha işe başlar başlamaz firmanın başkanı Hubert de Givenchy’i ilgisiz diyerek aşağıladı. 1997’de yaptığı tasarımların kötülüğünü kendisi de kabul etti. Ancak ertesi yıl tasarımlarını Givenchy’nin çizgisine uygun şekilde yumuşattı. Givenchy’de mutsuz olduğunu söyleyen McQueen henüz anlaşması bitmeden 2000 yılında kendi moda evinin yüzde 51’ini rakibi Gucci’ye sattı. Ama cüretkâr tasarımlar yapmaya devam etti. Ve kariyerinin en başarılı örneklerini de bu sürede yarattı.

2001’de Givenchy ile olan bağlarını da “yaratıcığını sınırladığı” gerekçesi ile tamamen koparttı. Ve Gucci ile olan sarsıntılı ilişkisi kendisine daha fazla yaratıcılık tanıma imkânı verdi. 2005 yılında spor markası Puma için tasarımlar yapan McQueen, 2007 yılında da makyaj markası MAC’le çalışan ilk tasarımcı oldu. 2007 yılının sonlarına doğru London, New York, Los Angeles, Milan ve Las Vegas gibi şehirlerde butiklerini açtı. Nicole Kidman, Penélope Cruz, Rihanna ve Lady Gaga gibi süperstarlar kırmızı halılarda ve müzik kliplerinde onun tasarımları ile boy göstermeye başladılar.

Doğmadan ölen McQ

McQueen’in özel hayatı da kariyeri kadar çalkantılıydı. Homoseksüel olduğunu altı yaşında fark etti, 18 yaşında ailesiyle paylaştı. Özel hayatında ilişkileri gelip geçen McQueen kariyerinde büyük etkisi olan ve çok yakın arkadaşı olduğu bilinen Isabella Blow’un intihar etmesinden sonra zor günler geçirdi. Aynı yıl yarattığı tasarımları Isabella Blow’a adadı.

Tasarımcının yokluğunun en çok New York Moda Haftası’nda hissedileceği konuşuluyor çünkü orada, yeni modellerini McQ adı altında tanıtması bekleniyordu. Defile iptal edildi. Jean Paul Gaultier, Alberta Ferretti ve Moschino gibi tasarım evlerini bünyesinde bulunduran Aeffe Group’un Amerika Başkanı düşüncelerini “Bu moda sektöründe şimdiye kadarki en trajik kayıp. Çok genç ve çok yetenekliydi bu inanılmaz bir olay” sözleriyle özetledi. Instyledergisinin moda editörü Hal Rubenstein ölümünün ardında “O inanılmaz bir şov adamıydı. Asla beyaz bir podyumda sakince tasarımlarını tanıtmasını bekleyebileceğiniz biri değildi” şeklinde konuştu. Değişik tarzı ile tanınan tasarımcı Betsey Johnson için ise McQueen tek ve “En ilham verici, yaratıcı ve dahi tasarımcı” idi. Victoria Beckham “Dokunduğu her şeyi güzelleştiren McQueen’in yokluğu çok hissedilecek” sözleriyle acıyı paylaştığını belirtti.

Son tweet

McQueen geçtiğimiz hafta annesini kaybetmişti. Ayın günlerde üzüntüsünü twitter’da dile getirmişti. Hayata daha sıkı tutunması gerektiğini söylüyordu McQueen. Ama yapamadı. Ölümünden sonra kapatılan internet sayfasında ailesi ve şirketinin çalışanları adına sadece şu açıklama yer alıyor: “Lee Alexander McQueen’un ailesi olarak, Alexander McQueen markasının kurucusu ve tasarımcısı Lee Alexander McQueen’in evinde ölü bulunduğuna dair trajik haberi duyuruyoruz. Bu aşamada, bu trajik haber üzerine yorum yapmayı uygun bulmuyor, Lee ailesinin acısını ve şokunu paylaşıyoruz. Lee’nin ailesi, mahremiyetlerine medyanın saygı duymasını rica eder.”

Ailenin temennisi medyanın elini bağlamıyordu elbette. Nitekim İngiliz basınında bugün, McQueen’in kendini astığına dair haberler yayınlandı. Hayranlarının onun ölüm şekliyle ne kadar ilgilendiği tartışılır. Ama bu kısa ve iz bırakan yaşamı saygıyla anıyor.

Yorum yazın