Sanat

21. yüzyıl insanı arşivi: 100100

Yazan: Duygu Sipahioğlu

Yıllardır kapısında beklediğimiz Avrupa Birliği, bizim nasıl insanlar olduğumuzu düşünüyor acaba? Görünen o ki, bizi içlerine almaya pek niyetli değiller. Eğer öyle ise, bu yargıya nasıl vardılar? Ya kapıyı aşındıran bizler, Türkiyeliler, aralarına karışmayı umduğumuz yaşlı kıta insanı hakkında ne kadar bilgi sahibiyiz? Onları tanıyor muyuz? Dünya kentlerini dolaşmaya hazırlanan İstanbul merkezli bir proje bu […]

Yıllardır kapısında beklediğimiz Avrupa Birliği, bizim nasıl insanlar olduğumuzu düşünüyor acaba? Görünen o ki, bizi içlerine almaya pek niyetli değiller. Eğer öyle ise, bu yargıya nasıl vardılar? Ya kapıyı aşındıran bizler, Türkiyeliler, aralarına karışmayı umduğumuz yaşlı kıta insanı hakkında ne kadar bilgi sahibiyiz? Onları tanıyor muyuz?

Dünya kentlerini dolaşmaya hazırlanan İstanbul merkezli bir proje bu sorulara, ve belki de çok daha fazlasına, olumlu cevaplar vermemize yardım edebilir.

Proje yürütücüleri amaçlarını “Toplumlar arasındaki kültürel önyargıların ortadan kalkması, kültürlerarası iletişimin sağlanması için birbirine komşu, iç içe yaşamalarına rağmen, birbirini hâlâ yeterince tanımayan insanları, aidiyeti ile değil, insan oluşlarını ön plana çıkararak tanıtmak” olarak açıklıyor.

Bunun için fotoğrafın gücünden faydalanacaklar. Dünya vatandaşlarının, beyaz fon önünde tam boy fotoğrafını çekecek ve bu fotoğrafları dünya ülkelerinde dolaştırarak, birbirleriyle tanışmasını sağlamaya çalışacaklar. İddialı bir hedefleri var: 100 bin 100 insanı belgelemek. Bu iddia Yüz Bin Yüz (100100) Projesi’ne isim de vermiş. Bu sayıya 20 yılda ulaşmayı umuyorlar. Geride bıraktıkları beş yılda, çoğunluğu Türkiye’den 7 binden fazla “yüzü” arşivlerine eklemişler. 100 bin 100 sayısı, okunduğu zaman belki de insanı çağrıştırdığı için seçilmiş bir hedef ve isim. Yüz Bin Yüz, bu hedefin ne kadarına ulaşırsa ulaşın, 21. yüzyıl insanına dair en geniş arşivlerden birini yaratmış olacak.

Proje ekibinin sözcüsü Herman Artunç “Çeşitlilik içinde birlik yaratmak lazım. Uzaya bile çıktık ama yüzyıllardır birlikte yaşamayı beceremiyoruz” diyor, geçtiğimiz günlerde İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde katıldığı söyleşide. “Her kesimden, her meslekten, her yaştan, her ülkeden insanların tam boy portrelerini yan yana sergileyerek yapmayı düşlüyoruz” diye ekliyor.

Yüz Bin Yüz’ün, aynı günlerde Kadir Has Üniversitesi’nde açtığı İNSANBUL sergisi Artunç’un ne demek istediğini bize daha iyi anlatıyor. Rum Ortodoks patriğinin ve Ortaköy Camii imamının, TRT ve Agos gazetesi muhabirlerinin, Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi çalışanları ve Sirkeci esnafının, Türkiye Paralimpik Olimpiyat Takımı oyuncularının ve Beyoğlu İtfaiyesi memurlarının tam boy fotoğraflarını aynı salonda, yan yana görebildiğimiz için… “Tebessüm” diyor Artunç “her insanın ortak noktasıdır. Bu nedenle fotoğrafladığımız insanlardan yapmalarını istediğimiz tek şey bu.”

Kafamı kaldırıp söyleşinin yapıldığı salona baktığımda, dinleyicilerin de Artunç’a tebessüm ettiğini görüyorum. Ekibin fotoğraflarla biraraya getirdiği simitçi, bürokrat, postacı, siyasetçi, TV yıldızı, işçi portrelerinin yarattığı bir tebessüm bu. Artunç’un tarifiyle “hiyerarşinin, siyasetin, ülkenin olmadığı” fotoğrafların.

Yüz Bin Yüz, çekimleri gerçekleştirdiği beyaz fonunu taşıdığı her yerde küçük de bir sergi açıyor. Bu sergiler, yaptıkları işi daha iyi anlatabilmelerini sağlıyor. Yakın zamanda daha büyüklerini gerçekleştirmek istiyorlar. “Avrupa Birliği’ne aday bir ülkeyiz” diyor Artunç “Türkiye AB’ye girmeden önce, insanımızla tanışın istiyoruz.” Avrupa’nın 27 başkentinde, kent meydanlarında sergi planlıyorlar. Peki bu sergiler Avrupa’nın Türkiye’ye önyargısını kırabilecek mi gerçekten?

“Bu bizim de farkında olduğumuz bir durum” diye cevaplıyor Artunç. “Ama kültürler arasında bir diyalog oluşacaksa bu sanat alanları ile oluşacaktır. Hepimiz sanatçının yaptığı müziği dinliyor, yazdığı kitabı okuyor, çektiği filmi seyrediyoruz. Sanat bu üretimlerle hayatımızı şekillendiriyor. Bir başlangıç yapıyor olmak çok önemliydi. Bizden sonraki nesiller için önemli bir çalışma ortaya koyalım ki onlar bir arada yaşamanın yöntemini barış içinde yaşamanın yöntemine yönelik daha güzel başarılı çalışmalar yapabilsin.”

Bir dinleyici, söyleşinin sonlarına doğru “Romantik bir soru değil biliyorum” diyerek projeyi nasıl finanse ettiklerini soruyor. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projesi altında Türkiye’yi tanıtmak amacıyla başladığını ancak yine de, proje ekibinin diğer işlerden kazandığı paralarla döndüğünü söylüyor Artunç. Ekibin salondaki bir başka üyesi, fotoğrafçı Necat Nazaroğlu ise kaynak temininin, bu çaptaki bir proje için önemine dikkat çekiyor. “Tabii ki proje bu hızla gelişmeye devam ettikçe çeşitli kurum ve kuruluşların fon ayırmasını bekliyoruz.”

Yorum yazın